AAKA İLE CEEKA


Henüz devlerin, ejderhaların ve diğer sihirli mahlukatın insanların içinde yaşadığı, hayvanların söylediklerini insanların anladığı zamanların birinde, tepesinden karı hiç eksik olmayan bir dağın yamacında, yalnızca bir horozu ve bir tavuğu olan yaşlı bir adamla iki oğlu yaşarmış. Emri hak vaki olup da adamcağız ölünce tavuğu büyük oğlu Aaka, horozu ise küçük oğlu Ceeka almış. Aaka, Ceeka ile her gün eğlenir, “Ceeka Ceeka, benim tavuğum bana her gün bir yumurta veriyor ama senin horozun yok mu, o da senin gibi, hiçbir işe yaramadan aylak aylak dolaşıp duruyor,” dermiş. Ceeka bu laflara pek içerlediği bir gün, horozunu evire çevire dövmüş ve “Git ve her bir tüyüne altın bağlatmadan geri gelme!” diyerek zavallı horozu kovmuş.

Horozcuk ne yapsın, yollara düşmüş; bir gün bir gece yürüdükten sonra karşısına bir tilki çıkmış. Tilki “Horoz kardeş, horoz kardeş, nereye gidiyorsun?” diye sorunca horoz başından geçenleri anlatmış ve “Her bir tüyüme altın bağlatmaya gidiyorum,” demiş. Bunu duyan tilki, “Ben de seninle geleyim,” demiş. Horoz, “Yolda yorulursun, bana ayak uyduramazsın,” dediyse de tilki o kadar ısrar etmiş ki horoz sonunda “İyi madem, gel” demiş. İki arkadaş bir gün bir gece yol gitmişken karşılarına bir kurt çıkmış. Kurt da bu ikilinin nereye gittiğini merak edip sormuş. Horoz, başından geçenleri bu sefer de kurda anlatmış. Kurt da tilki gibi bu maceraya katılmak istemiş, “Ben de sizinle geleyim,” demiş. Horoz, kurdu aynı tilkiyi uyardığı gibi uyarmış, “Yorulursun, bana ayak uyduramazsın” demişse de kurdu inadından döndürememiş. Döndüremeyince de “İyi madem, sen de bize katıl,” demiş.

Üç arkadaş, konuşup söyleşerek, tarlaların içinden, bataklıkların kıyısından geçerek bir gün bir gece daha yol yürümüşler ve bir suyun kıyısına varmışlar. Su, bu garip kafileye nereden gelip nereye gittiklerini sormuş. Hikayeyi dinlediğinde, horoz ve Ceeka’nın hikayesi o kadar ilgisini çekmiş ki o da onlara katılmak istemiş. Horoz bütün ayak diremelerine rağmen  suyun da onlara katılmasına karşı koyamamış.

Horoz, tilki, kurt ve su bir gün bir gece daha yürümüşler ve yolda arılarla karşılaşmışlar. Arılar, bu dört kafadara “Nereye gidiyorsunuz?” diye sormuşlar ve horozdan her bir tüyüne altın bağlatmaya gittiği cevabını alınca çok şaşırmışlar. Israr kıyamet, onlar da katılmış yol arkadaşlarına.  Dört arkadaş ve arılar uzun günler ve geceler boyunca yol almışlar. Bir öğle vakti, tilki horozun yanına gelmiş ve “Horoz kardeş, ben çok yoruldum,” demiş. Horoz, “Ben sana söylemiştim yorulursun diye tilki kardeş ama ne yapalım, madem yoruldun gel karnıma gir ben seni taşırım,” demiş. Tilki horozun karnına girmiş. Bir vakit daha gittikten sonra, bu sefer kurt yorulmuş, horoz onu da karnına almış. Sonra sırasıyla su ve arılar da yorulunca horozcuk ne yapsın, onları da karnına almış ve yürümeye devam etmiş.

Horoz, yola çıkmasının üzerinden tam dört mevsim geçtikten sonra bir sabah gün ağarırken bir şehre girmiş. Bir tüneğin üzerine çıkmış ve “Üüüürüüüüüüüü!” diye ötmeye başlamış. Bu şehrin kralı pek nobran, aksi, huysuz bir adammış. Adamlarına seslenmiş “Kim bu benim uykumu en güzel yerinde bölen horoz? Götürün onu kazların kümesine atın!” demiş. Horozu tutup yaka paça kazların kümesine atmışlar. Gece horozun karnından çıkan tilki, hamhumşaralop bütün kazları yemiş. Horoz, elini kolunu sallaya sallaya kümesten çıkmış, bu defa daha yüksek bir tüneğin üzerine çıkarak “Üüüürüüüüüü de üüüürüüüüüüü!” diye ötmeye başlamış. Horozun sesiyle uyanan kral çok sinirlenmiş. “Kazların kümesine atmadınız mı bu horozu? Oradan nasıl çıktı bilmem ama şimdi onu götürün katırların ahırına atın, katırların ayaklarının altında canı çıksın da görsün gününü!” diye emretmiş. Kralın adamları horozu tuttukları gibi katırların ahırına atmışlar. Bir süre sonra horozun karnından çıkan kurt, tüm katırları yemiş. Horoz, bir kurumla çıkmış katırların ahırından ve öncekinden daha yüksek bir tüneğe çıkmış ve başlamış her zamankinden güçlü bir sesle ötmeye: “Üüüürüüüüü de üüüürüüüüüüüüü!” Kral sesi duyduğu gibi yatağından fırlamış, “Bir horozla başa çıkamadınız mı bre nadanlar! Dev bir ateş yakın, horozu da içine atın, benimle dalga geçmek ne demek görsün!” diye buyurmuş. Kralın adamları horozu tutmuşlar, kentin merkezinde dev bir ateş yakmışlar, horozcuk bulgur bulgur ter dökerken su “Telaş etme dostum,” diye seslenmiş usulca karnından. Kralın adamları horozu ateşe atar atmaz, karnından çıkan su, koca ateşi söndürmüş ve horoz kanatlarını çırpa çırpa bu sefer meydandaki en büyük ağacın en yüksek dalına tünemiş ve yine başlamış ötmeye: “Üüüürüüüüüüüüüü de üüürüüüüüüüüüüüüüüüü!

Kral bakmış ki ne etse çare değil, “Tez o horozu yakalayıp bana getirin, üstüne oturayım da sefil canı çıksın!” demiş. Horozu yaka paça tutup kralın huzuruna çıkarmışlar. Kral horozu tuttuğu gibi altına almış. El kadar hayvancağızın üzerine dev cüssesiyle oturur oturmaz horozun karnındaki arılar meydana çıkıvermiş, “Vızzzzzbızzzzzzz,” diye sesler çıkararak kralın mabadını sokmaya başlamışlar. Kralın çok canı yanmış ve horozla baş edemeyeceğini anlamış. Kral bunu anlayınca aman dilemiş, “Ben ettim sen etme horoz kardeş, ne istiyorsun söyle yapayım; yeter ki ülkemi terk et, sen burada oldukça ne ben huzur bulacağım ne de halkım bana eskisi gibi saygı duyacak,” demiş.

Bunun üzerine horozcuk dileğini söylemiş. “Kralım, her bir tüyüme altın bağlarsan bir dakika durmaz ülkeni terk ederim. Sen de eskisi gibi hükmünü sürmeye devam edersin,” demiş. Bunun üzerine horozun her bir tüyüne bir altın bağlamışlar. Horoz yola çıkmış. Gittiğinden emin olmak için de peşine atlılar takmışlar. Horoz altınlarla ağırlaşsa da üzerinden keder yükü kalktığı için yel gibi dönmüş evine, varmış Ceeka’nın kapısının önüne ve başlamış ötmeye: “Üürüüüüüüüüüüü de üüüüüüüüüürüüüüü! Ceeka, Ceeka ben geldim, aç kapıyı, ser yorganı da şıngır mıngır döküneyim altınları!” demiş. Ceeka, kardeşinin dolduruşuna gelip horozu kovduktan sonra çok üzülmüş, yaptığından pişman olmuş. Horozunu bir daha göreceğini bile ummuyormuş. Horozunun geri döndüğünü, üstelik her bir tüyüne bir altın bağlatıp öyle döndüğünü rüyasında görse inanmazmış ama işte rüyasında görse inanamayacağı şey karşısında olanca gerçekliğiyle duruyormuş.

Ceeka hemen kapıyı açmış, yere bir yorgan sermiş ve horozunu içeri almış. Bir kurumla evden içeri giren horoz, yorganın üzerine çıkmış şöyle bir silkelenmiş ve çil çil altınlar yorganın üzerine şıngır mıngır dökülmüş. Bir kez daha silkelenmiş, kalan altınlar da pıt pıt pıt dökülmüş yorganın üzerine. Horoz üçüncü kez silkelenince artık tüylerinde hiç altın kalmamış.

Ceeka, altınlarla kendine güzel bir çiftlik yapmış. Horoz ve Ceeka ömürleri boyunca geçim kaygısı çekmeden mutluluk içinde yaşamışlar.

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.

Derleyen: Güneş Gonca Yıldırım
Editör: Nuray Önoğlu
Boşnak masalı

Comments

Popular posts from this blog

BİR GÖZ, İKİ GÖZ, ÜÇ GÖZ ♫

GEYİK PRENS VE KIZ KARDEŞİ

KRİSTAL KÜRE