BİR GÖZ, İKİ GÖZ, ÜÇ GÖZ ♫



Bir zamanlar üç kızı olan bir kadın varmış. En büyük kızı Bir-Göz diye bilinirmiş, çünkü alnının ortasında sadece tek bir gözü varmış. Ortanca kız, İki-Göz'müş. Normal insanlar gibi iki tane gözü varmış ve en küçüğünün adı Üç- Göz imiş, çünkü iki gözünün yanı sıra kafasının ortasında bir gözü daha varmış. Anne ve iki kız kardeş, herkes gibi normal görünen iki gözlü kardeşe hiç tahammül edemiyorlarmış.

"Sen! Senin tıpkı sıradan insanlar gibi iki gözün var. Sen bizden değilsin!" derlermiş. Kızı itip kakar, eski elbiseler verir, bir lokma ekmeği çok görür, aç bırakırlarmış. Kızı mutsuz edecek her şeyi yaparlarmış. Günler böyle geçip giderken kız bir gün keçisini gütmek için dışarı kırlara çıkmış. Çok açmış, çünkü kızkardeşleri ona yine bir lokma yemek vermemişler. Bir tepenin yamacına oturmuş ve ağlamaya başlamış. Gözyaşları sel olup akmış.

Keder içinde başını kaldırdığında yanında bir kadının durduğunu fark etmiş. Kadın "Neden ağlıyorsun küçük İki-Göz?" demiş. İki- Göz cevap vermiş. "Ben ağlamayayım da kimler ağlasın. Herkes gibi iki gözüm var diye annem ve kız kardeşlerim benden nefret ediyor, beni bir köşeden diğerine itiyor, eski püskü giysiler veriyor ve sadece bir lokma ekmek veriyorlar. Bugün o kadar az yemek verdiler ki, açlıktan ölüyorum." "Sil gözyaşlarını İki-Göz," demiş bilge kadın. "Şimdi sana öğretececeğim tekerlemeyi keçine söylersen, bir daha aç kalmazsın.

Mele küçük keçim mele,
Soframı yemeklerle beze

Sen ne zaman bu tekerlemeyi söylersen, hemen önüne üzeri seni tıka basa doyuracak türlü türlü yemeklerle donatılmış küçük bir masa gelecek. Doyduğun zaman da keçine şu tekerlemeyi söyle:

Kapan güzel sofram kapan,
Küçük keçim mele uzaktan

Sen bunu söyler söylemez masa gözünün önünden kalkacak. Böylece bir daha hiç aç kalmazsın,” demiş bilge kadın ve gözden kaybolmuş. İki Göz "Derhal bunun doğru olup olmadığını denemeliyim , zaten çok açım," demiş kendi kendine ve başlamış yaşlı kadının kendisine öğrettiği tekerlemeyi söylemeye:

“Mele küçük keçim mele,
Soframı yemeklerle beze”

Daha sözlerini bitirmeden, üstünde bembeyaz örtüsüyle küçük bir masa belirmiş. Üzerinde bir tabak, gümüş çatal, bıçak, kaşık varmış ve bir sürü lezzetli yiyeceklerle doluymuş. Tabaklardaki yemeklerden sanki henüz mutfaktan çıkmış gibi dumanlar tütüyormuş. İki-Göz, bildiği en kısa duayı okumuş:

"Tanrı baba, hep bizimle ol, amin,"demiş ve yemeklerini mutlulukla yemiş. Doyduğu zaman bilge kadının öğrettiklerini söylemiş:

"Kapan sofram kapan,
Küçük keçim mele uzaktan"

Birdenbire masa ve sofradaki her şey ortadan kaybolmuş.

"Bu ne harika bir geçim yolu," diye düşünmüş İki-Göz ve keçisiyle birlikte mutlu mesut bir şekilde akşam eve dönmüş. Kız kardeşleri ona küçük bir çanakta bir parça yemek vermiş ama o tabağına dokunmamış.

Ertesi gün ona verilen bir parça ekmeğe elini bile sürmeden tekrar keçisiyle kırlara çıkmış. İlk gün ve ikinci gün kız kardeşleri durumun farkına varmamışlar ama her zaman aynı şey olunca bu durum kızkardeşlerin dikkatini çekmiş ve "Bu işte bir tuhaflık var. İki-Göz ona verdiğimiz her şeyi yer bitirirdi, ama şimdi tadına bile bakmadan bırakıyor. Yemek elde etmenin başka bir yolunu bulmuş olmalı," diye düşünmüşler.

Gerçeği öğrenmek için İki-Göz keçisiyle çıktığında Bir-Göz'ü de yanında göndermişler. İki-Göz’e birisinin yemek getirip getirmediğini gözlemesini söylemişler. Böylece, İki-Göz hazırlanıp çıkacakken Bir-Göz yanına gitmiş ve demiş ki: "Ben de seninle gelip keçinin iyi güdülüp güdülmediğini kendi gözümle görmek istiyorum."

Fakat İki-Göz, Bir-Göz’ün niyetini anlamış ve keçisini yüksek çayırlara doğru sürmüş ve demiş ki: "Gel Bir-Göz, yere oturalım ve sana şarkı söyleyeyim. Bir-Göz yere oturmuş; alışkın olmadığı kadar yürümüş olmaktan dolayı çok yorgunmuş ve güneş de tepedeymiş. Bir-Göz, tek gözünü kapatıp uykuya dalıncaya kadar İki-Göz sürekli şu şarkıyı söylemiş:

“Bir göz uyuyor musun?
Bir göz uyanık mısın?”

İki-Göz, Bir-Göz’ün uyuduğunu ve hiçbir şeyin farkına varamayacağını gördüğü anda tekerlemesini söylemiş.

"Mele küçük keçim mele,
Soframı yemeklerle beze," demiş ve masasına oturup doyuncaya kadar yemiş, içmiş ve sonra yine seslenmiş:

"Kapan sofram kapan,
Küçük keçim mele uzaktan"

Ve her şey derhal ortadan kaybolmuş.

İki-Göz hemen Bir-Göz’ü uyandırmış ve demiş ki: Bir-Göz, keçiye bakacağını söylediğin halde bunu yaparken uyuya kaldın, bu arada keçi her yere kaçıp gidebilirdi. Hadi, gel eve dönelim".

Böylece eve dönmüşler ve İki-Göz yine tabağına dokunmamış ve Bir-Göz annesine İki-Göz’ün neden yemediğini açıklayamamış, özür dilemiş ve "Uyuyakalmışım," demiş.

Ertesi gün anneleri, Üç-Göz’e demiş ki: "Şimdi sen gitmelisin ve İki-Göz’ün dışarı çıkınca bir şey yiyip yemediğinin ve birisinin ona yemek ve içecek getirip getirmediğinin sırrını öğreneceksin"

Böylece Üç-Göz, İki-Göz’ün yanına gitmiş ve demiş ki: "Seninle gelip keçinin bakımını ve beslenmesini doğru yapıp yapmadığını göreceğim".

Fakat İki-Göz, Üç-Göz’ün aklından geçenlerin farkındaymış, keçiyi yüksek çayırlara doğru sürmüş ve demiş ki:" Burada oturalım ve ben sana bir şarkı söyleyeyim Üç-Göz"

Üç Göz yürümekten ve tepeye yükselen güneşten dolayı yorgun bir halde oturmuş ve İki-Göz daha önce söylediği şarkıya başlamış.

"Üç-Göz, uyanık mısın?"
Üç-göz, uyuyor musun?" derken, şaşırmış ve

"Üç göz uyanık mısın?"
"İki göz, uyuyor musun?"

şeklinde söylemeye devam etmiş

"Üç göz uyanık mısın?"
İki göz uyuyor musun?"

Sonra Üç-Gözün iki gözü kapanmış ve uyumuş, fakat üçüncü göz, şarkıda geçmediği için uyumamış. Aslında Üç-Göz, üç gözünü de kapatıp uyumuş taklidi yapmış, ama gerçekte üçüncü gözü uyanıkmış. Tek-Göz, Üç-Göz’ün tamamen uyuduğuna emin olunca küçük tılsımı söylemiş:

"Mele küçük keçim mele,
Soframı yemeklerle beze"

Oturup gönlünce yemiş, içmiş, doymuş. Sonra tekrar:

"Kapan sofram kapan,
Küçük keçim mele uzaktan" demesiyle masa kalkmış ve Üç-Göz tüm bu olan biteni görmüş.

Sonra İki-Göz yanına gelip onu uyandırmış ve demiş ki: "Uyuya mı kaldın Üç-Göz? Çok dikkatsizsin baksana! Gel, eve gidiyoruz." Eve döndüklerinde İki-Göz yine hiç bir şey yiyip içmemiş. Üç-Göz annesine demiş ki: "Bu kibirli şeyin neden hiç bir şey yemediğini biliyorum. Dışarıda keçisine,

‘Mele küçük keçim mele,
Soframı yemeklerle beze’ dediğinde üstü en güzel yiyeceklerle kaplı küçük bir masa, önüne geliyor. Bizim yediklerimizden bin kat daha güzel yemekler. Ve istediği her şeyi yiyebiliyor.

‘Kapan sofram kapan,
Küçük keçim mele uzaktan’ dediğinde ise hepsi ortadan kayboluyor. Bazı sihirli sözler söyleyerek benim iki gözümün uyumasını sağladı ama neyse ki alnımdaki göz uyanık kaldı da her şeyi gördüm."

Kıskanç anne buna çok sinirlenmiş "Öğünlerinin bizimkinden daha iyi olmasını mı diliyorsun? Bu dileğin burada son bulacak," diyerek eline kasap bıçağını aldığı gibi keçinin tam kalbine saplamış, zavallı keçi oracıkta ölmüş.

İki-Göz bunu görünce, çok çok üzgün bir şekilde dışarı çıkmış, çayırların tepesinde, arazinin kıyısına gidip oturmuş ve gözyaşı dökmeye başlamış. Birdenbire bilge kadın sessizce belirmiş yanında. "İki-Göz, neden ağlıyorsun?" demiş. "Ben ağlamayayım da kimler ağlasın? Senin tılsımlı sözlerinin yardımıyla her gün bana sofra kuran keçimi annem öldürdü ve ben de yeniden açlığa mahkum oldum."

Bilge kadın: "İki-Göz, sana önemli bir öğüt vereceğim. Kız kardeşlerinden öldürülen keçinin bağırsaklarını iste. Onu evin önündeki bahçede toprağa göm. O zaman bir sihir gerçekleşecek," demiş ve ortadan kaybolmuş. İki-Göz eve gitmiş, kız kardeşlerine "Sevgili kardeşlerim, bana keçimden bir parça verin. İyi bir yerini istemiyorum, bağırsaklarını verseniz de olur," demiş. İkisi de gülmüş ve demişler ki: "İstediğin sadece buysa, alabilirsin, senin olsun."

İki-Göz, bağırsakları almış ve bilge kadının dediği gibi akşam sessizce evin kapısının önündeki bahçede toprağa gömmüş.

Ertesi sabah, uyandıkları zaman, evin kapısını açtıklarında bir de ne görsünler: Yaprakları gümüşten, meyveleri altından muhteşem bir ağaç duruyor, dünyada eşi benzeri olmayan bir ağaç bu. Ağacın o gece oraya nasıl geldiğini İki-Göz dışında hiç biri anlamamış. İki-Göz fark etmiş ki, ağaç, tam da keçinin bağırsaklarını gömdüğü noktada duruyor.

Anneleri Bir-Göze demiş ki: "Tırman, çocuğum, Bizim için biraz meyve topla. Bir-Göz ağaca tırmanmış, ama ne zaman altın elmalara elini uzatsa dal ellerinin arasından kaçıyormuş. Her seferinde böyle olmuş ve tek bir tane bile elma toplayamamış. Bunun üzerine anneleri: "Üç-Göz, hadi sen tırman, üç gözünle tek gözden daha iyi görürsün," demiş.

Bir-Göz aşağı kaymış, Üç-Göz tırmanmış. Üç-Göz daha yetenekli değilmiş, bulduğu tüm elmalar ellerinin arasından kaçmış. Sonunda anneleri sinirlenmiş ve ağaca kendisi tırmanmış, ama o da Bir-Göz ve Üç-Göz gibi hiç elma yakalayamamış. Bunun üzerine İki-Göz: "Belki ben çıkıp şansımı denemeliyim" demiş. "Şuna bakın hele" diye bağırmış kardeşler, “İki gözünle ne yapabileceğini sanıyorsun?". Ama İki-Göz ağaca tırmanmış. Elmalar önce onun yolundan çekilmişler ve kendi istekleriyle ellerine gelmişler, kız birbiri ardından tüm elmaları toplamış ve bir önlük dolusu elmayla aşağıya inmiş.

Anneleri elmaları kızdan almış, zavallı İki-Göz’e tek bir iyi söz söylememiş. Anne, Tek-Göz ve Üç-Göz’ün kıskançlıkları daha da artmış.

Hepsi ağacın altında dururken, atının üzerinde genç bir şövalye gelmiş. "İki-Göz, çabuk!" demiş kız kardeşler. "Çabuk buradan sıvış da bizi rezil etme!". Ağacın altında duran boş varili zavallı İki-Göz'ün başından aşağı geçirmişler ve altına da kızın topladığı altın elmaları ittirmişler.

Şövalye yaklaştığında, onun yakışıklı bir Lord olduğunu görmüşler. Genç adam gelmiş, ağacın altında durmuş, bu göz kamaştırıcı altın ve gümüş ağaca hayran olmuş ve iki kız kardeşe şöyle demiş: "Bu harika ağaç kime ait? Kim bana onun bir dalını verirse, ne dilerse yerine getireceğim."

Tek-Göz ve İki-Göz, ağacın onlara ait olduğunu ve bir dal verebileceklerini söylemişler. Fakat ne kadar uğraşsalar da hem dallar hem meyveler her seferinde onlardan uzaklaşmış. Bunun üzerine şövalye "Çok tuhaf, ağaç size ait, ama yine de bir dalını bile kırmanız mümkün değil," demiş.

Bu arada, İki-Göz, varilin altında duran altın elmalardan birkaç tanesini şövalyenin ayaklarının dibine doğru yuvarlamış, çünkü Bir-Göz ve Üç-Göz yalan söyledikleri için kızgınmış. Gördüğü elmalar karşısında şaşkınlığa düşen şövalye bunların nereden geldiğini sormuş. Bir-Göz ve Üç-Göz bir kız kardeşlerinin daha olduğunu, ancak sıradan insanlar gibi İki-Gözlü olduğundan kendisini göstermesine izin olmadığını söylemişler.

Şövalye, yine de kızı görmek istemiş ve "İki-Göz, buraya gel," diye bağırmış. Sonra İki-Göz varilin altından çıkıvermiş ve şövalye kızın muhteşem güzelliği karşısında şaşkına dönmüş. "Sen, İki-Göz, bana ağaçtan bir dal koparabilir misin?" demiş. "Evet," diye cevap vermiş İki-Göz, "kesinlikle koparabilirim, çünkü bu ağaç bana ait". Ağaca tırmanmış ve son derece rahat bir şekilde gümüş yapraklar ve altın meyvesiyle bir dalı koparıp şövalyeye vermiş. Şövalye kıza "İki-Göz, bunun karşılığında sana ne verebilirim?" demiş. "Heyhat!" diye cevap vermiş İki-Göz. "Açlık ve susuzluktan ölüyorum, sabah erkenden gece geç saatlere kadar elem içindeyim. Eğer beni yanına alır ve bu durumdan kurtarırsan çok mutlu olurum," demiş.

Böylece şövalye kızı çekip atının üzerine almış ve evine, babasının şatosuna götürmüş. Orada kıza güzel kıyafetler, yemekler ve içecekler vermiş ve kızı o kadar çok sevmiş ki onunla evlenmiş, düğünleri büyük bir şölenle kutlanmış.

İki-Göz yakışıklı şövalye tarafından götürüldüğü zaman kız kardeşleri onun iyi talihine kinlenmişler. "Neyse ki, harika ağaç hala bizimle," diye düşünmüşler. "Her ne kadar onun meyvelerini elde edemesek de, yine de birileri onu görmeye ve istemeye buraya uğrayacaktır. Kim bilir başımıza ne güzel şeyler gelecek." Ancak ertesi sabah, ağaç ortadan kaybolmuş, böylece tüm umutları sönmüş.

İki-Göz kendi küçük odasının penceresinden dışarı baktığında, ağacın tüm güzelliğiyle odasının önünde durduğunu görmüş, meğer ağaç kızın peşinden gelmiş.

İki-Göz uzun yıllar mutluluk içinde yaşamış. Bir gün şatosuna iki fakir kadın gelmiş ve sadaka dilenmişler. Yüzlerine bakınca, kız kardeşleri Bir-Göz ve Üç-Göz olduklarını fark etmiş. Öyle yoksulluk içindelermiş ki, yiyecek dilenmek için kapı kapı geziyorlarmış. Bütün yaptıklarına rağmen İki-Göz onları misafir etmiş, iyi davranmış ve onlara öyle iyi bakmış ki ikisi de gençlik yıllarında yaptıkları kötülüklerden dolayı tüm kalpleriyle pişman olmuşlar.


Çeviren: Özlem Köse
Editör: Nuray Önoğlu
Alman masalı
Dinlemek için: https://anchor.fm/ozlem-kucukahmetler/episodes/Bir-Gz--ki-Gz---Gz-ediju0
https://anchor.fm/ozlem-kucukahmetler/episodes/Bir-Gz--ki-Gz---Gz-ediju0

Comments

  1. “Masallarda hep kötüler kaybeder; Çünkü o masalları hep iyiler yazarmış.”
    O halde yaşasın iyiler.
    Selâm ve sevgiler.

    ReplyDelete
  2. Çok teşekkür ederiz.
    Okuyan: Ömer BAŞKARA
    Dinleyen : Hilal ve Hacer :)

    ReplyDelete
  3. Yeni Yılınız Kutlu Olsun, bu yıl için kalbinize koyduğunuz her şeyi bulmanız için dua ediyorum 2024, Geçen yıl İlişkimde zor zamanlar geçiriyordum çünkü 3 yıllık Nişanlım bir sabah uyandı ve evden çıktığını ve artık evde olmadığını söyledi Bana olan aşkım, bu gerçekten kalbimi kırdı, geri dönmesi için diz çöküp yalvardım ama internette gezinirken Dr Ajayi ile tanışana kadar tüm yalvarışlarım boşa çıktı. İlişki sorunları yaşayan insanlara nasıl yardım ettiğini okudum, hatta bazıları aklınıza gelebilecek her türlü hastalığı tedavi etmek için şifalı bitkiler ürettiğinden bahsetti, bu benim onunla Whatsapp: +2347084887094 aracılığıyla iletişime geçmemi sağladı ve nişanlımla yaşadığım sorunu ona anlattı. Dr Ajayi bana nişanlımı önümüzdeki 3 gün içinde geri getirecek bir aşk töreni yapacağını ve bunu gerçekleştirmek için ne yapmam gerektiğini söyledi, tüm talimatları belirtildiği gibi takip ettim ve nişanlımın kapımı çalmasına şaşırdım. 4 ay boyunca yanıma almadıktan sonra. Herhangi bir ilişkiniz veya evlilik sorununuz varsa, yardım için güvenebileceğiniz kişi Dr Ajayi'dir.

    ReplyDelete

Post a Comment

Popular posts from this blog

GEYİK PRENS VE KIZ KARDEŞİ

KRİSTAL KÜRE