Posts

Showing posts from May, 2020

IŞIK TANRIÇASI

Image
Kanada çorak, yabani ve doğal bir yerken, Alaska tepeleri yakınlarında çok bencil ve zalim bir Thinkleet ya da bir Ogre yaşarmış. O zamanlar her yer çok karanlık ve sislerle kaplıymış çünkü gökyüzünde ne güneş varmış ne ay, ne de yukarıda yıldızlar ve gök cisimleri parıldarmış. Kayalıklar arasında kendilerine ev yapan kertenkelelerden birazcık daha iyi koşullarda yaşayan birkaç acınası sefil insan ancak el yordamıyla bulurmuş aradıklarını. Thinkleet, kuzeyin soğuk topraklarında başıboş dolaşırken baş döndüren güzelliğiyle karanlıkta bile ışıyan bir genç kız ile tanışmış. Genç kız onunla evlenmeye razı olmuş ve sonra evlenmişler. Evlendikten sonra adam genç kızı Kanada’daki mütevazı kulübesine götürmüş.  Herkes bu kadar kaba saba, zalim ve bencil bir adamın böylesine iyi ve güzel bir eş bulmasına şaşıp kalmış. Bu genç kızın tatlı ve mutlu yüzüne her kim bakarsa hemen neşe ve cesaretle dolup taşarmış. Ama Thinkleet’in karısını çok kıskandığı bilinirmiş ve karısı herkese ışık d

ÇAYDANLIK ♫

Image
                                              Bir zamanlar gururlu bir çaydanlık varmış; porselen oluşundan, uzun lülesinden ve geniş sapından çok gurur duyarmış. Önündeki lüle ve arkasındaki tutmaç kolundan bahseder dururmuş. Fakat parçalanmış ve çatlak kapağından hiç bahsetmezmiş. Çünkü bu kusurlu yanıymış. Bundan bahsetme işini başkalarına bırakırmış. Çay fincanları, krema kabı ve şekerlik, adeta tüm çay servisi, çaydanlığın gösterişli sapı ve ağzından çok, kusurlu kapağından bahsedermiş ve çaydanlık bunu bilirmiş. “Ben kendimi biliyorum,” dermiş kendi kendine, “ben de kusurlarımın farkındayım ve kusurlarımda alçakgönüllülüğümün, kalenderliğimin görüldüğünü biliyorum. Her birimizin kusurları var ama bunları telafi eden yanlarımız da var. Fincanların bir kulpu var, şeker kasesinin ise bir kapağı. Bende ikisinden de var ve onların hiç sahip olmayacağı şekilde tam önümde ilaveten bir şeyim var. Beni çay masasının kraliçesi yapan mükemmel bir lülem var. Susamış insanlar i

BABUŞKA ♫

Image
Eğer bir Rus çocuğu olsaydınız Noel Baba’nın bacadan aşağı gelişini izlemek yerine, pencereden zavallı Babuşka’nın hızla geçişini izlerdiniz. Babuşka kim diye mi soruyorsunuz, acaba Noel Baba’nın karısı mı? Hayır… O sadece her Noel herkesin evine gelip, her beşiğe göz atan, her yatak örtüsünün altına bakan, her bebeğin bembeyaz yastığına şefkat dolu bir damla gözyaşı bırakıp ayrılan zavallı, beli bükülmüş, buruş buruş, yaşlı bir kadın. Ayrıca sadece Noel’de değil, uzun ve soğuk kışın her gününde, özellikle de rüzgârın şiddetle estiği, ıslıklar çalıp uluduğu ve bir iç çekiş gibi dindiği Mart ayında Rus çocuklar Babuşka’nın ayak seslerinin hışırtısını duyabilir. Babuşka’nın her zaman acelesi vardır. Onun kalabalık caddelerden veya tenha tarlalardan koşarak geçtiğini duyabilirsiniz. Nefessiz kalmış ve yorulmuş olsa bile koşmaya devam eder. Acaba kime yetişmeye çalışıyor? Pembe suratlarını pencere camına dayayarak birbirlerine, “Babuşka bizi mi arıyor?” diye soran çocuklara söyle

BABA YAGA ♫

Image
Bir zamanlar bir kız çocuğu olan bir adam ve bir kadın varmış. Kadın öldüğünde, adam başka bir kadınla evlenmiş. Adamın yeni eşi uğursuz bir kadınmış ve adamın kızından hiç ama hiç hoşlanmamış. Bu uğursuz kadın kızı dövüyor ve ondan sonsuza dek kurtulmanın yollarını arıyormuş. Bir gün evin babası uzak bir diyara gitmiş ve üvey annesi kıza “Kızkardeşimin, yani teyzenin evine gitmeni istiyorum,” demiş. “Ondan iğne iplik al. Sana bir bluz dikeceğim,” demiş. Kadının kızkardeşi aslında Baba Yaga adlı bir cadıymış. Evin kızı aptal bir kız değilmiş ve tavsiye almak için kendi teyzesine gitmeye karar vermiş. “İyi günler teyzeciğim,” demiş, “üvey annem bir iğne ve iplik almam için kendi kız kardeşine göndermek istiyor beni. Sence ne yapmalıyım?” Teyzesi ona ne yapması gerektiğini söylemiş. “Sevgili yeğenim,” demiş. “oraya vardığında bir huş ağacı göreceksin. Ağaç senin yüzünü kirletmeye çalışacak. O ağaca bir kurdele bağlamalısın. Orada gıcırdayan, hızla çarpan kapılar göreceksin. Kapıl

BİR GÖZ, İKİ GÖZ, ÜÇ GÖZ ♫

Image
Bir zamanlar üç kızı olan bir kadın varmış. En büyük kızı Bir-Göz diye bilinirmiş, çünkü alnının ortasında sadece tek bir gözü varmış. Ortanca kız, İki-Göz'müş. Normal insanlar gibi iki tane gözü varmış ve en küçüğünün adı Üç- Göz imiş, çünkü iki gözünün yanı sıra kafasının ortasında bir gözü daha varmış. Anne ve iki kız kardeş, herkes gibi normal görünen iki gözlü kardeşe hiç tahammül edemiyorlarmış. "Sen! Senin tıpkı sıradan insanlar gibi iki gözün var. Sen bizden değilsin!" derlermiş. Kızı itip kakar, eski elbiseler verir, bir lokma ekmeği çok görür, aç bırakırlarmış. Kızı mutsuz edecek her şeyi yaparlarmış. Günler böyle geçip giderken kız bir gün keçisini gütmek için dışarı kırlara çıkmış. Çok açmış, çünkü kızkardeşleri ona yine bir lokma yemek vermemişler. Bir tepenin yamacına oturmuş ve ağlamaya başlamış. Gözyaşları sel olup akmış. Keder içinde başını kaldırdığında yanında bir kadının durduğunu fark etmiş. Kadın "Neden ağlıyorsun küçük İki-Göz?"

RÜZGARLARIN DOĞUŞU

Image
Yukon’un aşağılarında bir köyde bir adam ve karısı yaşarmış, çocukları yokmuş. Bir gün kadın kocasına demiş ki “Uzaklarda, tundrada yalnız bir ağaç yaşar. O ağaca git ve gövdesinden bir parça getir, sonra o parçadan bir oyuncak bebek yap. Böylece sanki bir çocuğumuz varmış gibi olacak.” Adam evden çıkmış ve ay ışığının karlar üzerindeki parıltısı gibi nurlu, uzun bir ışık yolu görmüş; bu ışıklı yol ona gitmesi söylenen yönde, tundranın içlerine doğru yol gösteriyormuş. Bu, Samanyolu imiş. Bu yolu takip eden adam, parlak ışıkta şavkıyan güzel bir nesneyi önünde görünceye dek ilerlemiş. Bu nesneye doğru yürüdükçe onun aradığı ağaç olduğunu fark etmiş. Ağaç kısa bir ağaçmış, o yüzden adam avcı bıçağını çıkarıp gövdesinden bir parçayı kesmiş ve o parçayı eve götürmüş. Evinde bu odun parçasından küçük bir erkek çocuğu yontmaya koyulmuş, karısı da iki takım elbise dikmiş ve birini çocuğa giydirmiş ve “Diğerini de ilk kez üstünü kirlettiğinde giydirmek üzere saklayacağım,” demiş. “Baba, şi