LİMON MEYVESİ ♫
Bir zamanlar bir Padişah varmış bir gün kendi halkına bir duyuru yapmış ve “Benim ülkemde her kim ki işsizse, bana gelip iş bulmam için yardım isteyebilir,” demiş.
O sıralarda karısı ve çocuklarıyla birlikte yaşayan Fehim isminde fakir bir adam varmış. Padişah’ın ilanını duymuş ve iş istemek için Padişah’a gitmeye karar vermiş. Karısı da onu cesaretlendirmiş ve dileğini gerçekleştirmesini söylemiş. Fakir adam, birisini, özellikle de bir Padişah’ı ziyarete giderken, eli boş gitmenin kötü bir şey olduğunu hatırlatmış karısına.
Ancak, pahalı bir hediye almak için parası yokmuş, yalnızca bir kuruşu varmış. O kadarcık az parayla ne alabileceğini bilmiyormuş… Sonra karısı ona bir akıl vermiş ve giderken yolunun üzerinde ne bulursan onu al demiş. Fakir adam Padişah'ın sarayına doğru yürüken yolda limon satan bir kadına rastgelmiş ve bir kuruşla bir tane limon almış ve cebine koyup yoluna devam etmiş.
Padişah’ın sarayına vardığı zaman kapıdaki muhafızlar onu durdurup neden geldiğini sormuşlar. Fakir adam da iş konusunda yardım dilemek için Padişah’ı görmeye geldiğini söylemiş. Muhafızlar da ona, “Seni yalnızca bir şartla içeriye alırız: Padişah sana ne verirse yarısını bize vermen şartıyla,” demişler. Fakir adam, “Eğer Padişah bana cömert davranırsa, Tanrı’nın isteğiyle, ben de size cömert davranırım,” diye cevap vermiş.
Sonra muhafızlar onu içeriye almışlar. Fehim sarayın içinde Padişah’ı görmüş; Padişah yanında vezirleri ve çevresindeki maiyetiyle çok haşmetli görünüyormuş. Fehim korkuyla karışık dehşete düşmüş, ama her şeye rağmen kendisini güvenle öne doğru atıp “Selam, değerli ve muhteşem Padişahım! Benim adım Fehim, sarayınıza adaleti aramaya geldim demiş. Kapınızı bu fakire, işsize açtınız. Sizin bulmayı vaad ettiğiniz işi aramaya geldim,” demiş. Padişah ona sıcak bir şekilde hoş geldin demiş ve Fehim devam etmiş: “Hediye getirmenin güzel bir davranış olduğunu bildiğimden ve param yalnızca bir tane limon almaya yettiği için size hediye olarak bu limon meyvesini getirdim,” demiş. Padişah ona teşekkür etmiş ve limonu almış, koklamış ve limonun kokusunu meyve bahçesinden alınmış bir bardak dolusu kaynak suyu gibi ferahlatıcı bulmuş. Üstelik, fakir, muhtaç bir adamın kendisine hediye getirmeyi düşünmüş olmasının da dikkat çekici olduğunu düşünmüş Padişah ve bunun akıllıca, zekice yapılan. iyi bir davranışın işareti olduğunu hissetmiş.
Padişah derhal masanın yemek için hazırlanmasını ve masaya büyük bir tabak dolusu pilavla hindi getirilmesini emretmiş. Padişah Fehim’den hindiyi bölmesini ve masadakilere dağıtmasını istemiş. Fakir adam huzursuzlanmış ve demiş ki: “Aman bilge Padişahım, lütfen beni bu görevden azad edin.” Fakat Padişah ısrar etmiş. Bunun üzerine Fehim işe koyulmuş ve hindinin başını koparıp almış, Padişah’ın önüne koymuş. Ondan sonra göğüs kısmını kendi önüne, kanatları Padişah’ın oğullarının önüne, bacakları vezirlerin önüne, arka kısmını da Padişah’ın karısının önüne koymuş. Herkes yemeğini yedikten sonra, Padişah fakir adama sormuş: “Fehim, yemeğimizi yiyip içeceklerimizi içtik, şimdi sana sormak istiyorum bu paylaştırmanın arkasında ki mantığı bana açıklar mısın?” demiş. Fehim cevaplamış: “Oh bilge Padişahım! Baş baş içindir, siz bizim büyüğümüzsünüz ve hüküm verensiniz. Göğüs benim yaptığım gibi sizi kalbinin derinliklerinden seven halkınız içindir… Kanatlar sizin çocuklarınız içindir; çünkü onlar sizi mutluluktan uçuranlardır! Vezirleriniz ise sizin ayaklarınızdır,” demiş, “çünkü onlar sizin etrafta dolaşmanızı, hareket etmenizi sağlarlar ve karınız sizin arkanızdır, dayanağınızdır, yokluğunuzda sizin olanları koruyan kişidir,” demiş.
Padişah Fehim’in cevaplarını pek beğenmiş ve onu kendisine danışman olarak atamış. Sonra dü yanındakilere ona bol miktarda para ve hediye vermelerini emretmiş.
Fehim sarayın çıkış kapısında Padişah’ın kendisine verdiklerinin yarısını muhafızlara vermiş ve evine gitmiş. Daha sonra olanları karısına anlatmış.
Bir gün Fehim’in karısı komşusu tüccar Naim’in karısıyla karşılaşmış, kadın evlerindeki bu yeni zenginliğin nedenini sormuş. Fehim’in karısı da ona şöyle demiş: “Bu işin sırrı limon meyvesinde. Kocam Padişah’a iş bulması için yardım istemeye gitti ve giderken de armağan olarak bir limon meyvesi götürdü. Padişah büyük bir minnettarlıkla meyveyi kabul etti ve ondan sonra benim kocamı danışmanı olarak atadı,” demiş.
Komşusu apar topar kocasına koşmuş ve ona demiş ki: “Tek bir limon meyvesi bizim çulsuz komşumuzu zengin bir adama dönüştürmüş. Şimdi senin tek yapman gereken bir torba dolusu limon alıp Padişaha gitmek. Ondan sonra eminim Padişah seni vezir olarak atar."
Ertesi günü Naim biraz fazla şık giyinmiş, ne de olsa Padişahlı görmeye gidiyormuş. Pazara gidip kocaman bir torba dolusu limonu almış ve eşeğine yükleyip Padişah’ın sarayına varmış. Sarayın giriş kapısında bekleyen muhafızlar onu durdurmuşlar ve Padişah’a hediye götürdüğünü duydukları zaman, ona içeriye girmesine ancak bir şartla izin vereceklerini söylemişler. Sonra da demişler ki “Padişah’ın verdiği hediyelerin yarısını bize verirsen, seni içeriye bırakırız.” Naim muhafızların isteklerini kabul etmiş gibi görünmüş, ama aslında planı onlara hiç bir şey vermemekmiş!
Sarayın içinde tüccar Padişah’ı selamlamış ve ona bir torba dolusu limon verip, kendisini tanıtmış. Padişah hediyeyi kabul etmiş, ama bugün gelen hediye ile dün gelen hediyenin benzerliğini tuhaf bulmuş. Adamın kıyafetine bakmış, fakir bir adamın kıyafeti olmadığını fark etmiş. Onun için onu denemeye karar vermiş.
Padişah yine yemek masasının hazırlanmasını ve ortaya büyük bir tepsi pilav ile hindi getirilmesini emretmiş. Yemek geldikten sonra, tüccardan gelen hindiyi paylaştırmasını istemiş. Tüccar hindinin kafasını kendi önüne, göğüs kısmını Padişah’ın önüne koymuş, fakat Padişah tüccarın pay ediş biçiminden rahatsız olmuş ve tam ortasında onu durdurup bir açıklama istemiş. Naim cevap vermiş: “Oh bilge Padişahım, size güzel yeri olan göğüsü verdim, kendime de yenebilecek eti olmayan kafa kısmını aldım.”
Padişah sinirlenmiş ve yanında çalışanlarını çağırmış, “Alın bunu götürün ve kellesini vurun!” demiş. Tüccar kendini savunup yalvarmış ve Padişah ona demiş ki: “Seni yalnızca deniyordum, ama sen ne akıllısın ne de keskin bir zekan var! Belli ki bana verdiğin hindinin göğsünü yemeğe ihtiyacım olduğunu düşünmüşsün? Benim padişahlığımda ihtiyacım olan, kafasını kullanan akıllı insanlar! Sen bana bir torba dolusu limon getirmişsin, onun bana ne faydası var ki? O kadar belli ki sen bir gün önce gelen fakir adamı taklit etmişsin, fakat akıllılıkta onun yanına bile yaklaşamazsın.”
Padişah çevresindekilere bu utanmaz tüccarı derhal dışarı atmalarını emretmiş. Öte yandan Fehim ise Padişah’ın danışmanı olmuş ve etraftaki insanlara emirler veriyormuş. Nihayetinde Fehim çok zengin olmuş. Fehim, karısı ve çocukları ve de torunları bir daha hiç bir şey istememişler ve hepsi sonsuza kadar zenginlik içinde mutlu bir şekilde yaşamışlar.
Çeviren: Sevil Serbes
Editör: Nuray Önoğlu
Suriye masalı
Editörün notu: Bu masalı uzun yıllar mültecilerle çalışmış olan Sevil Serbes, mülteci kamplarında ailelerin çocuklarına anlattığına tanık olmuş ve özellikle çevirmek istemiştir.
Masalı dinlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=jBgJHVc2juE&feature=youtu.be
Harika bir blog, GA grubunda keşfettim.Emegi geçen herkese teşekkürler.
ReplyDeleteÇok teşekkür ederiz.
ReplyDelete