LANETLİ PRENS ♫


Zamanın birinde, uzun yıllar oğlu olmamış bir Mısır Kralı varmış. Bir gün, tanrılara kendisine bir oğlan ve vâris vermeleri için yalvarmış, tanrılar da onun dualarını duymuş ve dileğini yerine getirmeye karar vermiş. Çok geçmeden Kraliçe gebe kalmış ve bir oğlan çocuğu doğurmuş.

Her çocuğun gelecekte başına ne geleceğini bilen Tanrıça Hathors bebeğin doğumunu kutlamak için gelmiş ve bebeğin kaderinde bir timsah, yılan ya da köpek tarafından öldürülmek olduğunu söylemiş.

Çocuğun bakıcıları hemen Kral’a gitmiş ve Hathors’un söylediklerini ona anlatmışlar. Kral Hazretleri üzücü haberlerle kahrolmuş ve dehşete kapılmış. Bu nedenle çocuğun uzak bir köyde yapılacak saray gibi bir evde kapalı tutulmasını emretmiş. Çocuğun emrinde bir sürü hizmetli varmış, istediği her güzel şeye sahip oluyormuş ama üç lanetten biri onu ele geçirmesin diye dışarıya, diğer insanların arasına çıkmasına izin verilmiyormuş.

Çocuk biraz büyüdüğünde bir gün evin çatısına çıkmış ve yolun kenarında yürüyen birinin peşinden giden bir köpek görmüş. Yanındaki hizmetliye dönüp “Yolun kenarında yürüyen kişiyi takip eden şey de denir?” diye sormuş. Hizmetli “O mu, bir köpek,” diye yanıtlamış. Genç Prens “Ben de onun gibi bir köpek istiyorum,” demiş.

Hizmetli, Kral hazretlerine bunları söylemiş. Kral hazretleri de “Onun önünden gidecek bir avcı köpeği verin,” demiş. Böylece Prens güzel bir köpeğe sahip olmuş.

Prens artık iyice büyümüş, saray gibi hapishanesinden bıkmış ve babasına bir haber göndermiş “Neden sonsuza kadar kapalı kalmak zorundayım? Üç ölümden biriyle ölmeye mahkûmum. Bırakalım da tanrılar onları ne memnun edecekse onu yapsın.” Fakat Kral oğluna izin vermek istemiyormuş. Bu arada Prens’in annesi ölmüş ve Kral Hazretleri yeni bir eş almış. Yeni kraliçe, Lanetli Prens’in kaderinden korunup güvende tutulmasını arzu etmiyormuş. Prensten nefret ediyormuş. Ortadan kalkmasını ve kendi doğuracağı çocukların tahta çıkmasına engel olmamasını arzu ediyormuş. Bu nedenle Kral’ı oğlunun dediklerini dinlemesi ve onu bekleyen ne ise onunla yüzleşmeye göndermesi için teşvik etmiş.

Böylece Kral, Lanetli Prens’e bir elçi göndermiş ve ona, yalnızca evini değil vatanını da terk etmesini emretmiş. Elçi, Mısır Prensi’ni, kuzeydoğuda uzanan topraklara götürmüş ve ona “Nereye istersen oraya git. Artık kendi kendinin efendisisin,” demiş.

Prens, yolculuğuna başlamış ve sadık av köpeği de onun peşinden gitmiş. Sonunda, Prens, Mezopotamya Prensi’nin topraklarına ulaşmış. Mezopotamya Prensi’in yalnızca bir kızı varmış ve hiç oğlu yokmuş. Kızı için yüksek bir kule inşa etmiş ve penceresini de yerden iyice yükseğe koydurmuş. Sonra Suriye’nin tüm prenslerine haber salıp, “Her kim ki kızımın penceresine tırmanabilir, o kişi kızımla evlenebilir,” demiş.

Pek çok asil genç gelip duvara tırmanmaya çalışmış, ancak hiçbiri başarılı olamamış. Onlar, Prenses’in penceresine ulaşmak için her gün çabalarken Lanetli Prens de Mısır’dan oraya gelmiş. Onu misafirperver bir şekilde karşılamış, evlerine götürmüş, yıkamış ve atını yemlemişler. Prensi memnun etmek için ellerinden geleni yapmışlar: Onu misafir etmişler, ayaklarına ayakkabı vermişler, masalarına davet etmişler. Prensler ona “Nereden gelirsin, delikanlı?” diye sormuş. Prens “Mısırlı atlılarından birinin oğluyum. Annem öldü ve babam yeni bir eş aldı, bir üvey anne. Benden nefret ettiği için ondan kaçtım,” diye yanıtlamış.

Sonra susmuş ve gençler ona hafifçe dokunmuş, onu teselli etmiş ve ona Mezopotamya Prensi’nin kızından bahsetmişler. Her gün yaptıkları gibi tırmanmaya gitmişler ve Lanetli Prens çok uzakta durup onları izlemiş. Prenses’in hizmetçisi kulenin tepesinde durup gençleri izlerken Lanetli Prens’i fark etmiş.

Bir gün Lanetli Prens de Prenses’in penceresine tırmanma girişimlerine katılmış. Tırmanmaya çalışan diğerlerini geçmekle kalmamış, Prenses’in penceresine ulaşmış ve kız da onu odasının içine çekmiş. Kız onu görür görmez sevmiş, öpmüş ve kucaklamış.

Biri koşup Mezopotamya Prensi’ni tebrik etmiş ve “Bir adam kulenin duvarına tırmandı ve kızının penceresine ulaştı,” demiş. Mezopotamya Prensi “Hangi prensmiş bunu başaran?” diye sormuş. Ama onlar “Kendisini sevmeyen üvey annesinden kaçan Mısırlı bir atlının oğlu,” diye cevap vermişler. Bunun üzerine Prenses’in babası fazlasıyla öfkelenmiş ve “Kızımı nasıl olur da Mısır’dan bir kaçağa verebilirim? Söyleyin geri gitsin,” demiş.

Böylece elçiler gencin huzuruna gidip ona “Nereden geldiysen oraya dön,” demişler. Ama Prenses onu çok sevmiş ve gitmesine izin vermek istememiş. Gözyaşlarına boğulmuş, teselli olmuyormuş. “Güneş Tanrısı Horus şahidim olsun ki, eğer bu genç benimle kalmazsa o zaman ne yemek yer ne de su içerim,” demiş. Bir elçi, Mezopotamya Prensi’ne gitmiş ve ona kızının ölümün eşiğinde olduğunu, ağzına bir lokma yemek koymadığını söylemiş. O zaman Mezopotamya Prensi daha da öfkelenmiş ve genci öldürmesi için bir adam göndermiş.

Ancak Prenses büyük yemin etmiş ve “Güneş şahidimdir! Eğer o ölürse ben de ölürüm. Onsuz bir dakika bile yaşamam,” demiş. Bir elçi tüm hızıyla kızın babasına gidip bunları söylemiş. Mezopotamya Prensi gencin huzuruna getirilmesini emretmiş. Prens, Mezopotamya Prensi’nin huzuruna gelince, “Ben Mısırlı bir atlının oğluyum. Annem öldü ve babam yeni bir eş aldı. Benden nefret ediyordu ben de ondan kaçtım,” diyerek tanıtmış kendini. Fakat Mezopotamya Prensi de onu gördüğünde tıpkı kızı gibi çok sevmiş. Onu kucaklamış ve öpmüş. “Bakın, şu karşınızda duran delikanlı, bundan sonra artık benim oğlumdur,” diye herkese ilan etmiş.

Mezopotamya Prensi, Lanetli Prens’le kızını evlendirmiş ve onlara güzel bir evle bir sürü hizmetli vermiş. Tüm bu zaman boyunca sadık av köpeği, Prens’le kalmış. Bir gün Lanetli Prens, karısına “Tanrıça Hathors doğumumda benin, bir timsah, bir yılan ya da bir köpek tarafından öldürüleceğim kehanetinde bulundu,” demiş. O zaman karısı elinden gelen tüm önlemi alması için ona yalvarmış ve sadık av köpeğinin ölmesi gerektiğini söylemiş. Ama kocası onu dinlememiş ve “Köpeğimin öldürülmesine izin vermeyeceğim. Bunca yıldır yanımda, bana hep sadık oldu, şimdi bana nasıl bir zarar verebilir?” demiş.

Daha sonra Prens, Mısır’a seyahat etmiş. Dışarıda kuş avlarken bir timsah yanına gelmiş. Neyse ki o sırada Prens’in yanında bir dev varmış ve timsahı yakalayıp ağzını kapatmış. Böylece Prens, ilk lanetinden kurtulmuş. Timsah kutsal bir varlık olduğu için dev, onu öldürmemiş.

Bundan bir zaman sonra, Prens’in evinde bir ziyafet olmuş. Prens yorgunmuş, minderine uzanmış ve uykuya yenik düşmüş. Karısı yanında onu izliyormuş. Delikten bir yılan, genci sokmak için çıkagelmiş, ama karsı hizmetçileri çağırmış ve onlar da yılanı uyuşturan bir şarap getirmişler, yılan onu açgözlülükle içmiş ve şaraba yenik düşmüş. Sonra kadın onu öldürmüş ve banyoya atmış. Kocasını uyandırmış ve ona olanları anlatmış. “İşte, Tanrı senin lanetlerinden birini elime verdi,” demiş. Bunun üzerine genç, tanrılara minnetlerini sunmuş ve onlara tapınmış.

Bundan kısa süre sonra genç, evinden biraz uzaklarda yürüyüşe çıkmış, köpeği de onunlaymış. Timsah ortaya çıkıp ona “Ben senin lanetinim, seni unutmayacağım. Senin peşindeyim.” demiş.

Ancak köpeği, Prens’i devin olduğu yere götürmüş ve böylece Lanetli Prens’in hayatı yine kurtulmuş ve karısıyla birlikte mutluluk içinde yaşamışlar.

Çeviren: Merve Gündoğdu
Editör: Nuray Önoğlu
Mısır masalı
Dinlemek için: https://soundcloud.com/serdar-kula/lanetli-prens


Comments

  1. Corona günlerindeki hizmet etme/ettirmeme yarışı(!) dışında güzel bir hizmet. Teşekkürler.

    ReplyDelete
  2. Teşekkür ederiz.
    Sıradan her gece bir masal okuyoruz.
    Teşekkür ederiz.

    ReplyDelete

Post a Comment

Popular posts from this blog

BİR GÖZ, İKİ GÖZ, ÜÇ GÖZ ♫

GEYİK PRENS VE KIZ KARDEŞİ

KRİSTAL KÜRE