KÜÇÜK KIZ VE KAR FIRTINALARI ♫


Bir yıl, kötü Kış Canavarı, baharın zamanında gelmesini durdurmaya ve kışı dünyadaki tek mevsim yapmaya karar vermiş. Güneşi karanlık bulutların arkasına saklamış ve dünyayı yoğun ve kalın bir kar tabakasıyla kaplamış.

Böylece bir sabah küçük bir dağ köyünde insanlar uyanmış ve evlerini çatılarına kadar kara gömülü bulmuşlar. Kendi evlerinden komşu evlere tüneller kazmaya başlamışlar ve ne yapabileceklerine karar vermek için küçük gruplar halinde toplanmışlar. Sonunda yapılacak en iyi şeyin iyi Büyücü Ayaz’ın buzdan sarayında yaşadığı dağın en yüksek zirvesine birini yollamak ve ondan yardım istemek olduğuna karar vermişler. Ama hiç kimse böyle tehlikeli bir yolculuğa çıkmak istemiyormuş. “Ben gitmeye hazırım. Ama korkarım ki zamanında zirveye ulaşmak için çok yaşlı ve yavaşım,” demiş yaşlı bir adam. “Keşke 20 yaş daha genç olsaydım ...” “Endişelenme, büyükbaba, ben gideceğim!” demiş torunu. Ana- babası öldüğünden beri dedesiyle yaşıyormuş küçük kız. Komşular buna üzülüp, “Hayır sen gidemezsin! Bu zor işi yapamayacak kadar zayıf ve çok küçüksün” demişler. “Sıcak tutacak bir palton bile yok!”, “Ne şapkan ne atkın var!”, “Yünlü eldivenlerin de yok!” diye her kafadan bir ses çıkmış. Küçük kız “Ben korkmuyorum. Ayaklarım güçlü ve bir dağ keçisi kadar hızlıyım!” demiş. “Ama seni buzdan koruyacak şeyler olmazsa donarsın!” demişler. “Donmam” demiş küçük kız kararlı bir şekilde, “Herkese yetecek kadar sevgi dolu, sıcak, küçük bir kalbim var. O, beni donmaktan korur. ” "Git çocuğum. İyi kalbini biliyorum ve ona güveniyorum,” demiş dedesi. Arkadaşları küçük kıza en kalın kıyafetlerini vermişler. "Ceketimi al," demiş biri. “Eldivenlerim sıcacıktır, giyin onları,” demiş bir başkası. “Şapkamı al!”, “Atkımı!”, “Yünlü çoraplarımı!”, “Botlarımı!” diye devam etmiş ötekiler. Çok geçmeden, küçük kız sıkıca giyinmiş, gitmeye hazırmış.

Küçük kız köyden çıkmış ve durup dinlenmeden yukarılara tırmanmış. Çok geçmeden en yüksek zirvenin üstünde parıldayan buzları görebilmiş. Birdenbire, Kasırgalar uykularından uyanmış ve kardaki bu küçük çocuğu fark edip öfkelenmişler: "Kim mülkümüzü ihlal etmeye cüret eder? Ona kim olduğumuzu gösterelim!”diyerek çığlıklar atmışlar. "Nereye gittiğini unutana kadar sertçe hırpalayalım şunu!" diye bağrışmışlar. Ve kızın etrafında şiddetle dönmeye başlamışlar. Küçük kız sadece sıcak paltosuna sıkıca sarınmış ve cesurca tırmanmaya devam etmiş. Kasırga girdapları uzun uzun dönmüş ve çok yorulmuş; birbiri ardına nefes nefese yere düşmüş. “Ne kadar güçlü bir kız! Biz tükendik ve o azıcık yorulmadı bile! Bu küçük, kırılgan çocuğu geçtim; hiçbir insan evladı bugüne kadar hakkımızdan gelememişti. Kendi başımıza halledemedik madem, kardeşlerimiz Tipileri çağıralım,” demiş bir tanesi.

Tipileri çağırmışlar. Onları duyan Tipiler çok kızmış, “Bunun bedelini ödeyecek!” diye kükremişler ve kızın ardına düşmüşler. Uzun süren adaletsiz bir mücadeleymiş, ancak küçük kız, korku veya yorgunluk hissetmesine hiç izin vermeyen güçlü ve sıcak kalbi sayesinde Tipiler’i de aşmış. Tipiler nefes nefese yere düşmüş. İçlerinden bir tanesi tıslamış: “Bu u-u-u-u-u çok utanç verici! Bu küçük kızı durduramıyoruuuuz! En iyisi yardım için babamızı arayalım!”

Sonra Tipiler bir ağızdan bağırmaya başlamış “Babaaa! Babaaaa! Yardıma geeeel!” Babaları Soğuk Kış imiş. Hemen gelmiş ve demiş ki: “Her şeyi gördüm. Şimdi beni dinleyin: Birini zorla yenemediğiniz zaman, işleri tersine çevirin. Ona iyi davranalım!” “Ne demek istiyorsun? Onu öpelim mi?” diye sormuş bir Kasırga ironik bir şekilde. "Öyle bir şey değil dediğim. Sadece kibar ve nazik olmaya çalışalım, böylece asla kötü düşünceler içinde olduğumuzdan şüphelenmez,” demiş Soğuk Kış.

Böylece rüzgârlar durmuş ve kar fırtınaları uzaklaşmış. Soğuk Kış, uzun beyaz tüylerle süslü buzlu elmastan bir taç ve ışıltılı bembeyaz bir kıyafet giymiş genç bir adam görünümünde kızın önünde ortaya çıkmış. “Hayal mi kuruyorum, yoksa bu bir mucize mi?” diye düşünmüş küçük kız. “Bu adamda sevgili babamın yüzü var ve onun ninni söyleyen tatlı sesini duyabiliyorum. Ah, biraz daha duymayı ne kadar çok istiyorum! Bir süre burada oturayım da dinleyeyim. Nasılsa saraya çok yakınım. Bir saatten fazla yürüyüş mesafesi kalmadı sanırım… Zamanında orada olurum nasılsa… ” demiş kendi kendine.

Küçük kız oturmuş ve gözlerini kapamış. Soğuk Kış zevkle sırıtmış, “Uyu küçük kız, uyu. Bir kez uyursan, sonsuza kadar uyuyabilirsin,” diye mırıldanmış kendi kendine. Sonra uyuyan küçük kızı karlı tepede bırakmış ve kızı aldatmayı nasıl başardığını böbürlenerek çocuklarına anlatmak için uçup gitmiş.

Küçük kız mutlu bir şekilde gülümseyerek uyuyormuş. Fakat zaman geçtikçe yüzünün rengi değişmeye başlamış, çünkü yavaş yavaş donuyormuş…  Birdenbire bir şey karı karıştırmış. Gıcırdayan bir ses duyulmuş ve kardaki bir delikten küçük bir kafa belirmiş. Bu küçük, bembeyaz bir fareymiş. Parlak siyah gözlerini, oturmuş uyuyan küçük kıza dikmiş. "Birilerinin başı belada!" demiş fare kendi kendine. Derken art arda karda birkaç küçük delik daha açılmış ve birkaç fare daha deliklerden dışarı çıkmış. Kıza koşmuşlar ve ayaklarına ve ellerine masaj yapmaya başlamışlar. Fakat farelerin sayısı o kadar azmış ve çabaları öyle yetersiz kalmış ki yardım için arkadaşları tavşanı çağırmaya karar vermişler.

Farelerin haber vermesi üzerine, karda daha büyük delikler açılmış ve birkaç beyaz tavşan dışarı çıkarak kızı kurtarmaya koşmuş. Derken, karla kaplı çam ağaçlarından birkaç sincap aşağı atlamış ve çok geçmeden kızı beyaz ve kahverengi kürkleriyle kaplamışlar. Küçük hayvanlar onu kendi tüylü bedenleriyle güzelce ısıtmış. Bir süre sonra kız gözlerini açmış. Yeni arkadaşlarına hayatını kurtardıkları için teşekkür etmiş ve neden burada olduğunu ve nereye gittiğini anlatmış. Hayvanlar neşelendirmiş kızı, “Seninle geliyoruz! Bu hiç bitmeyen kış yüzünden biz de çok acı çekiyoruz,”demişler.

Kızın etrafına akın eden hayvanlar ona buz sarayına kadar eşlik etmiş. Buz sarayına varınca kapısını çalmışlar uzun uzun, ama kimse açmamış. “Büyücü Ayaz'a ne olmuş olabilir?” diye düşünmüş hayvanlar. Kapıyı kurcalamışlar, “Hadi kapıyı açmaya çalışalım! Kilitli değil,” demiş biri. Ağır kapıyı açmışlar ve kız içeri girmiş, ardından da arkadaşları gelmiş. Işıltılı buzlu bir koridor onları büyük bir kristal salona götürmüş. Salona girince ne görseler beğenirsiniz? Muhteşem görünümlü, buzdan incelikli bir işçilikle oyulmuş tahtında, gümüş işlemeli kıyafetler giymiş Büyücü Ayaz, oturduğu yerde uyuyakalmış. Güçlü bir hapşırma sesi, hepsinin korkudan donup kalmasına sebep olmuş. Ama hemen ardından Büyücü Ayaz mavi gözlerini açmış ve gülümsemiş, “Burada ne yapıyorsunuz küçük dostlarım?” diye sormuş. Küçük kız ona her şeyi anlatmış. “Yani, kötü Kış Canavarı, baharın gelmesini durdurmaya çalışırken ben burada uyudum mu? Bütün kış boyunca mı?” diye şaşkınlıkla sormuş Büyücü Ayaz. “Sanırım, beni alt etmeye ve sonsuza dek dünyada kalmaya karar vermiş! Ama ona izin vermeyeceğim! Beni uyandırdığınız için teşekkürler! Şimdi doğal düzeni yeniden kuracağım ve herkese hak ettiği şeyi vereceğim.” Sonra gümüş düdüğünü çalmış ve bir anda yardımcıları büyük kristal salonda görünmüş. Onlara soğuk Kış Canavarı’nı bulup saraya getirmelerini emretmiş, böylece onu gelecek kış başına kadar mahzende kilitleyebilirmiş. Ayrıca gökyüzünü bulutlardan temizlemelerini söylemiş, böylece güneş karı eritebilirmiş.

Büyük kapılar tekrar açıldığında, dışarıda güneş parlıyormuş ve yumuşak kar erimeye başlamış. Geri dönüş yolu çok daha kolaymış. Yeni arkadaşları ayrılıp kendi yollarına gitmiş ve giderken de gerektiğinde küçük kıza her zaman yardım etmeye söz vermişler.

İyi haber köye küçük kızdan önce ulaşmış. Küçük kız köye vardığında, köy halkı onu neşeyle karşılamış, daha önce tanımayanlar da cesur küçük kızla tanışmış. İlk kardelenleri toplayıp ona armağan etmişler. Ayrıca bahar, şarkılar duymaktan ve çocukların onun için özel olarak hazırladığı dansları görmekten çok mutluymuş.

Böylece köylüler, fareler, tavşanlar, sincaplar ve bütün diğer canlılar baharın yeniden gelmesini mutlulukla kutlamış ve baharın tadını çıkarmış.

Çevirenin Notu: 1- Yazar, cadı kelimesini kullanmıştır. Fakat masallardaki cadılara çok yüklenildiği için çevirmen “canavar” kelimesiyle yer değiştirmiştir. Belki çevirmenin de bunu yapmaya hakkı vardır. Ama karşı çıkanlar yine onu cadı olarak okuyabilirler. 2- Ayrıca masalı cinsiyetçi olmaktan çıkarmak için, çevirmen çok küçük değişiklikler yapmıştır (anne yerine baba kullanmıştır).

Çeviren: Derman Gülmez
Editör: Nuray Önoğlu
Bulgar masalı
Dinlemek için: https://anchor.fm/dashboard/episode/ecujbe
https://soundcloud.com/user-840978836/kucuk-kiz-ve-kar-firtinalari

Comments

Popular posts from this blog

BİR GÖZ, İKİ GÖZ, ÜÇ GÖZ ♫

GEYİK PRENS VE KIZ KARDEŞİ

KRİSTAL KÜRE