JACK VE FASULYE SIRIĞI ♫



Bir zamanlar, Jack adında bir oğlu ve Süt Beyazı adında bir ineği olan dul bir bayan yaşarmış. Tek geçim kaynakları her sabah taşıyıp sattıkları inek sütüymüş. Fakat bir sabah Süt Beyazı süt vermeyince ne yapacaklarını bilememişler. “ Ah, şimdi ne yapacağız. Şimdi ne yapacağız?” demiş dul bayan, ellerini ovuşturarak. “Neşelen anne, üzülme, bir iş buluş çalışırım ben,” demiş Jack. “Bunu daha önce denedik, seni kimse işe almıyor,” demiş annesi. “Süt Beyazı’nı satmalı, parasıyla dükkan açmalı veya başka bir şey yapmalıyız belki de.” “Peki anne,” demiş Jack; “Bugün pazar kuruluyor. Ben götürüp en hızlı bir şekilde Süt Beyazı'ı satayım, sonra ne yapacağımıza bakarız.”

Böylece ineğin yularından tutmuş ve yürümeye başlamış. Jack henüz fazla yol almamışken, “Günaydın Jack,” diyen komik görünümlü adamla karşılaşmış. “Size de günaydın,” demiş Jack. Bir yandan da bu komik görünümlü adam benim adımı nereden biliyor diye meraka kapılmış. “Pekala Jack, nereye gidiyorsun bakalım?” demiş adam. “İneğimizi satmak için pazara gidiyorum,” diye cevap vermiş Jack. “Oooo, inek satmak için uygun birine benziyorsun,”demiş adam, ardından “Kaç tane fasulye beş eder biliyor musun?” diye sormuş gülerek. “Her elinde ikişer tane ve bir tane de ağzında,” diye yapıştırmış cevabı Jack. “Doğru,” demiş adam,”ve işte o fasulyeler, tam buradalar,” diyerek cebinden bir kaç tane tuhaf görünümlü fasulye çıkararak. “Çok zeki olduğun için,”demiş adam, “seninle takas etmeye varım; ineğine karşılık bu fasulyeleri veririm.” “Hadi oradan!” demiş Jack, “Eminim böyle bir alışveriş pek hoşuna giderdi.” “Ah! Ama sen bu fasulyelerin ne kadar özel olduklarını bilmiyorsun,” demiş adam.” Bunları gece ek, sabaha büyür gökyüzüne uzamış olurlar.” “Sahi mi?” demiş Jack, “Öyle mi dersin?” “Evet, öyle ve dediklerim çıkmazsa ineğini geri alabilirsin.” “Pekâlâ,” demiş Jack ve Süt Beyazı’nın yularını adamın eline vermiş ve karşılığında fasulyeleri alıp cebine koymuş.

Jack eve geri dönmüş ve evden çok fazla uzaklaşmamış olduğundan, hava kararmadan evinin kapısına varmış. ‘Ne çabuk döndün Jack?” demiş annesi ; “ Görüyorum ki Süt Beyazı yanında değil, satmış olmalısın. Kaça sattın peki?” “ Asla tahmin edemezsin anneciğim,” demiş Jack. “Gerçekten mi? Aferin çocuğum! Kaç sattın peki beş, on, on beş puanda? Hayır, yirmi olamaz!” demiş sevinçle annesi. “Tahmin edemezsin demiştim. Bu fasulyelere ne dersin; sihirliler, gece ektiğimizde sabah ____” diyecek olmuş Jack ama annesi sözünü kesmiş. “Ne dedin sen!” diye bağırmış annesi, “Köyün en iyi süt veren ineğini, birinci sınıf sığır etini birkaç değersiz fasulye karşılığında satabilecek kadar ahmak, akılsız ve saf mısın sen! Kaçma, kaçma elimde kalacaksın. O değerli fasulyelerine gelince, onlar camdan dışarı fırlatayım da gör. Sen de doğru yatağına. Bu gece lokma yiyecek, bir yudum içecek yok sana, kaybol gözüm görmesin seni.”

Jack merdivenlerden yukarıya, tavan arasındaki küçük odasına çıkmış. Annesini hem annesini hayal kırıklığına uğrattığı hem de akşam yemeğini kaybettiği için mutsuz ve üzgünmüş. En sonunda derin bir uykuya dalmış.

Uyandığında odası gözüne çok tuhaf görünüyormuş. Güneş azıcık bir kısmını aydınlatıyormuş ama odanın geri kalanı hayli karanlık ve gölgeliymiş. Jack yataktan fırlayıp giyinmiş ve pencereye doğru gitmiş. Ve ne görmüş dersiniz? Akşam annesinin kızıp pencereden bahçeye doğru fırlattığı fasulyeler, kocaman bir fasulye sırığına dönüşüp gökyüzüne erişmiş meğer. Meğer adam doğruyu söylüyormuş.

Fasulye sırığı Jack’in penceresinin hemen yakınından geçiyormuş, o yüzden tek yapması gereken camını açıp örülü koca bir merdiveni andıran fasulye sırığına tırmanmakmış. Böylece Jack tırmanmış, tırmanmış, tırmanmış, ta ki gökyüzüne erişene kadar. En sonunda oraya vardığında çok uzaklara kadar dümdüz uzanan bir yol görmüş. O da yola koyulup yürümüş, yürümüş, yürümüş, ta ki kocaman ve yüksek, güzel bir eve varana kadar. Evin kapısının önünde iriyarı, şişman, uzun boylu bir kadın duruyormuş.

“Günaydın hanımefendi” demiş Jack, çok kibar bir şekilde. “Bana biraz kahvaltı verebilir misiniz acaba?“ Akşamdan beri boğazından bir lokma yemek, bir yudum su geçmemiş olan Jack kurt gibi açmış. “Kahvaltı mı istiyorsun?“ demiş iriyarı, şişman, uzun boylu hanım. “Eğer bir an önce buradan uzaklaşmazsan sen kendin kahvaltı olacaksın. Kocam bir devdir ve kızarmış ekmeğin üzerinde kızartılmış erkek çocuğu kadar sevdiği bir şey yoktur. En iyisi buradan hemen uzaklaş, yakında gelir çünkü.” “Ah, lütfen hanımefendi, bana yiyecek bir şeyler verin, dün sabahtan beri hiçbir şey yemedim, doğruyu söylüyorum hanımefendi,” demiş Jack. “ Açlıktan ölmektense kızartılmayı göze alabilirim.”

Devin karısı o kadar da kötü biri değilmiş sonuç olarak. Böylece Jack’i mutfağına almış ve ona bir parça ekmek, peynir ve bir şişe de süt vermiş. Ancak Jack daha bunların yarısını bile yiyemeden, gelen birinin çıkardığı gümbürtülerle bütün ev inim inim inlemiş. Güm! Güm! Güm!

“Aman Tanrım! İşte kocam geldi,” demiş devin karısı, “Şimdi ne yapacağız? Tamam, hadi gel, gir şuraya,” demiş ve dev içeri girerken o da Jack’i fırının içine saklamış.

Dev hakikaten çok iriymiş. Kemerinde bacaklarından asılı üç buzağı varmış, onları tutup masanın üstüne fırlatmış : “Al, karıcığım, kahvaltı için şunların bir kısmını ızgara yap,” demiş. Sonra da mutfağın havasını derin derin koklayarak, “Oooo, bu kokusunu aldığım şey de ne böyle?
Oh oh oh, bu koku da kimin
Bence bir İngilizin
Ölü ya da diri
Yerim kendisini,” diye eklemiş. “Saçmalama canım,” demiş karısı, “Ya hayal görüyorsun ya da dün akşam yemeğinde yiyip çok beğendiğin o oğlandan kalan kırıntıların kokusunu alıyorsundur. Hadi sen gidip temizlen ve giyin, döndüğünde kahvaltın hazır olur.”

Böylece dev gitmiş ve Jack tam fırından dışarı atlayıp kaçmaya hazırlanırken, devin karısı ona beklemesini söylemiş. “Kocam uyuyakalana kadar beklemelisin,” demiş, “kahvaltıdan sonra her zaman biraz kestirir.”

Dev kahvaltısını etmiş ve bundan sonra büyük bir sandığın yanına gidip içinden birkaç kese altın çıkarmış. Onları başı önüne düşüp uyuya kalana kadar saymış. Bütün ev horultusuyla sallanıyormuş.

O zaman Jack fırından yavaşça çıkmış, devin yanından geçerken kolunun altından bir kese altın almış, fasulye sırığına varana kadar ok gibi koşmuş ve ilk önce altın kesesini annesinin bahçesine doğru atmış ve sonra aşağı doğru inmiş, inmiş, inmiş, ta ki eve varana kadar. Eve geldiğinde annesine altınları göstermiş ve demiş ki: “Eee anne, fasulyeler konusunda haklı mıymışım? Gerçekten de sihirliler, sen de gördün.”

Aldıkları o bir kese altınla bir süre yaşamışlar, fakat harcayıp sonuna geldiklerinde Jack’in aklına fasulye sırığına gidip şansını tekrar denemek gelmiş. Bu yüzden güzel bir sabah erkenden uyanmış ve fasulye sırığına gitmiş, tırmanmış, tırmanmış, tırmanmış, tırmanmış, ta ki gökyüzüne varana ve gördüğü o yolu tekrar görene kadar. Yolu tutup gördüğü o yüksek ve büyük eve gelene kadar yürümüş. Ve o gün gördüğü iriyarı, şişman, uzun boylu hanım aynı şekilde kapıda duruyormuş.

“Günaydın hanımefendi,” demiş Jack, cesur bir şekilde. “ Bana lütfen bana yiyecek bir şeyler verebilir misiniz?” “Git evlat,” demiş iriyarı, şişman ve uzun boylu hanım, “ yoksa kocama kahvaltı olursun. Ama sen buraya daha önce gelen şu genç değil misin? Biliyor musun, tam o gün kocam büyük bir kese altın kaybetti.” “Çok garip hanımefendi,” demiş Jack, “Sanırım size bu konuda bilgi verebilirdim ama çok açım ve karnım doyana kadar konuşamam.”

İriyarı, uzun boylu kadın meraklanmış ve Jack’i içeri alıp ona yemek vermiş. Jack yavaş ve sesli bir şekilde yemeği yemeye başlamışken devin ayak sesleri duyulmuş, Güm! Güm! Güm! Devin karısı, Jack’i hemen fırına saklamış.

Her şey aynı önceden olduğu gibi gerçekleşmiş. Dev daha önce olduğu gibi gelmiş ve mutfağın havasını derin derin koklayarak, “Oooo, bu kokusunu aldığım şey de ne böyle?
Oh oh oh, bu koku da kimin
Bence bir İngilizin
Ölü ya da diri
Yerim kendisini,” demiş. Karısı onu kimsenin bulunmadığında ikna edip yıkanıp giyinmeye yollamış ve kahvaltısını hazırlamış. Dev kahvaltıda kızarmış bir öküz yemiş. Sonra şöyle demiş: “Karıcığım, bana altın yumurtlayan tavuğu getir.” Kadın tavuğu getirmiş ve dev “Yumurtla,” demiş ve tavuk som altından bir yumurta yumurtlamış, devin başı önüne düşmüş ve horlamaya başlamış, bütün ev horultusuyla zangırdıyormuş.

Jack fırından gizlice çıkmış ve altın yumurtlayan tavuğu yakalamış, derhal oradan kaçmış. Ama bu sefer tavuk gıdaklamış ve devi uyandırmış. Jack tam evden çıkmışken devin seslendiğini duymuş: “Karıcığım, karıcığım benim altın yumurtlayan tavuğuma ne yaptın?“ Karısı cevaplamış : “Ne için soruyorsun canım?”

Jack buradan sonra ne konuşulduğunu duyamamış, çünkü o sırada ev yanıyormuşçasına, hızla sırıktan aşağı iniyormuş. Eve vardığında bu inanılmaz tavuğu annesine göstermiş ve tavuğa “Yumurtla,” demiş, tavuk som altından bir yumurta yumurtlamış; her yumurtla dendiğinde altın bir yumurta yumurtlamış.

Jack yine de tam olarak memnun değilmiş. Fasulye sırığının tepesine tırmanıp şansını tekrar denemeye karar vermesi için aradan fazla zaman geçmemiş. Güzel bir sabaha erken kalkmış ve fasulye sırığına gitmiş, tırmanmış, tırmanmış, tırmanmış, tırmanmış, ta ki en tepeye varana kadar. Fakat bu kez doğrudan devin evine gitmekten daha iyisini yapmaya karar vermiş. Evin yanında, bir çalının arkasında beklemiş, devin karısı su almak için elinde bir kovayla dışarı çıkınc, Jack içeri sızmış ve çamaşır kazanının içine saklanmış. Daha o saklanır saklanmaz devin ve karısının ayak seslerini duymuş, güm! güm! güm!

Dev içeri girmiş, mutfağın havasını derin derin koklayarak, “Oooo, bu kokusunu aldığım şey de ne böyle?
Oh oh oh, bu koku da kimin
Bence bir İngilizin
Ölü ya da diri
Yerim kendisini,” demiş. “Gerçekten mi canım?” demiş karısı. “Eğer altınımızı ve tavuğumuzu çalan o çocuk ise fırına gireceğinden eminim.” İkisi de aceleyle fırına gitmişler ama şansına Jack orada değilmiş. Devin karısı, “Senin bu koku probleminle başımız dertte, bu dün gece senin için kızarttığım oğlanın kokusu olmalı. Ben çok unutkanım, sense ölü ile canlı arasında ki farkı anlayamayacak kadar dikkatsizsin,” demiş.

Dev kahvaltıya oturmuş ama homurdanmaya devam ediyormuş: “Yemin ederim o kokuyu alıyordum, gerçekten… “ demiş ve kalkıp her yeri aramaya başlamış, dolabı, kileri aramış ama kazana bakmak aklına gelmemiş.

Kahvaltısı bittiğinde karısına seslenmiş,” Karıcığım, karıcığım bana altın arpımı getir.” Karısı altın arpı almış ve devin önündeki masanın üstüne koymuş. “Çal!” demiş dev ve altın arp çok güzel bir ezgi çalmaya başlamış. Dev uyuya kalana kadar çalmış ve gök gürültüsü gibi horlamaya başladığında durmuş.

Jack kazanın kapağını kaldırmış ve bir fare gibi sessizce bakır kazandan çıkmış. Dizlerinin üzerinde ilerlemiş ve arpın olduğu masaya gelmiş. Kalkıp altın arpı almış , kapıya doğru koşmaya başlamış. Ama arp birden bire “ Efendi! Efendi!” diye seslenmeye başlamış ve devi Jack’in arpla birlikte kaçtığını görecek kadar zamanında uyandırmayı başarmış.

Jack kaçabildiği kadar hızlı kaçmış, dev de peşinden geliyormuş. Jack nereye gittiğini bildiği ve ondan önce koşmaya başladığı için biraz daha öndeymiş. Jack sırığa ulaşmış, devle aralarında 20 metre kadar varmış. Dev bir anda Jack’i göremez olmuş. Dev yolun sonuna vardığında, Jack’in can havliyle sırıktan aşağı indiğini görmüş. Fakat dev sırığa güvenemediğinden inmeye kalkışmamış, durup beklemiş. Tam Jack yeniden hızla inmeye başlamışken arp, “Efendi! Efendi!” diye seslenmiş. Bunun üzerine dev fasulye sırığına sarılıp aşağı inmeye başlamış. Sırık devin ağırlığıyla sallanıyormuş. Jack evine iyice yaklaşana kadar inmiş ve annesine seslenmeye başlamış: “ Anne! Anne! Bana bir balta getir, bana bir balta getir.” Annesi aceleyle elinde baltayla çıkagelmiş. Fakat annesi sırığın yanına gelip bulutlardan aşağı inen devi görünce korkuyla donakalmış.

Jack hızla aşağı atlamış ve annesinin elinden baltayı kapmış. Bier darbede fasulye sırığını ortadan ikiye ayırmış. Dev, fasulye sırığından aşağı düşmüş ve sırık üstüne devrilmiş.

Ardından Jack annesine altın arpı göstermiş. Jack ve annesi, altın arpı göstererek ve altın yumurtaları satarak çok zengin olmuşlar. Sonra Jack bir prenses ile evlenmiş. Sonsuza kadar mutlu ve mesut yaşamışlar.

Çeviren: Sinem Türkmen
Editör: Nuray Önoğlu
İngiliz masalı
Dinlemek için: https://anchor.fm/altug-hasozbek/episodes/Jack-ve-Fasulye-Sr-ngiliz-Masal--edhaaf

Comments

Post a Comment

Popular posts from this blog

BİR GÖZ, İKİ GÖZ, ÜÇ GÖZ ♫

GEYİK PRENS VE KIZ KARDEŞİ

KRİSTAL KÜRE