GÖKLERİN ŞAKIYAN KUŞU
Yüce Göklerin
Işığı, Muhteşem Ama Terassu; “Soylu evladım, Fatih denilen haşmetli kişi
yeryüzüne inecek. Çünkü orası Gür Kamışlı Düzlüklerin, Taze Pirinç
Başaklarının, Bin Hazanın Toprakları'dır,” diyerek oğluna yeryüzüne inmesini emretmiş.
O zaman
Soylu Çocuk, Haşmetmeapları, Fatih, göklerin yüzen köprüsünün üstünde durmuş,
aşağıya bakmış ve Kamış Ovaları Ülkesi’nde büyük bir huzursuzluğun olduğunu
görmüş. Çünkü dünyevi tanrıların arasında kavga çıkmış, kan dökülmüş ve Yüce Göklere kadar yükselen
korku dolu savaş sesleri duyulmuş. Bu yüzden Soylu Çocuk, göklerde doğan, Yüzen
Köprü’den geri dönmüş ve inip o ülkeye hükmetmeyeceğine yemin etmiş ta ki kavgalardan, kan dökülmesinden ve Yüce Göklere kadar yükselen korku dolu savaş seslerinden temizlenene kadar.
Ve iki
gözünün arasında güneşin sabit durduğu Ama Terassu, Yüce Göklerin Işığı, başına
mücevherler dolamış ve tanrılar meclisini Sakin Nehir Yatağı'nda bir araya
toplamış. Ve konuşmuş ve demiş ki; “Soylu Çocuğa verdiğim o ülkeye kim düzen
getirecek?”
Ve
bütün tanrılar hep bir ağızdan, “Ah Haşmetmeapları, Mızrakların Efendisi'ni yollayın aşağıya,”
diye haykırmış. Bu yüzden Mızrakların Efendisi, Yüzen Köprü'den yavaşça aşağıya
inmiş, sırtına sekiz yüz mızrak bağlıymış. Buna rağmen Kamış Ovalarının
Efendisi ile barış anlaşması yaparak orada kalmış ve üç yıl boyunca kendisinden hiç haber alınamamış.
Bu
nedenle bir kez daha tanrıların Muhteşem adını verdiği Göklerin Kraliçesi, Derin
Düşünceler Tanrısı’nı ve tıpkı onu çağırdığı gibi Göklerdeki bütün tanrıları çağırmış
ve Sakin Nehir Yatağı'nda Tanrılar Meclisi toplanmış, böylece soylu ayaklarının
izini kumun üzerinde bırakmışlar. Ve Ama Teressu; “Mızrakların Tanrısı’nın sadakatsiz
olduğunu farkına varın artık. Ülkeyi yönetmek için kimi gönderelim?” demiş.
Genç Prens cevap vermiş; “Ah Göklerin Annesi, Majesteleri, beni gönderin.” Ve
bütün tanrılar hep bir ağızdan onaylamış ve ardından Nehir Yatağı'nda gök
gürültüsü misali gümbürtüler yükselene kadar “Onu gönderin, onu gönderin” diye
bağırmışlar.
Böylece
Genç Prens sandaletlerini giymiş ve Yüce Gökler Salonu'nda duran büyük yayı
getirip ona armağan etmişler ve pek çok da kutsal tüylü ok vermişler. Böylece
onu hazırlayıp Yüzen Köprü'ye getirmişler. Ve Genç Prens giysileri Gökler’in
htişamıyla parlayarak yavaşça aşağıya inmiş. Ama yüksek tepelerin zirvelerine
değdiği anda kalbi hızla çarpmaya ve kanı deli gibi akmaya başlamış. Bunun
üzerine sandaletlerinin bağların kesmiş, fırlatıp ayağından çıkarmış ve dünyevi
bir tanrı gibi çıplak ayakla koşmuş ve Kamış Düzlükleri’ndeki saraya gelmiş.
O
sırada sarayın kapısında, olgunlaşan bir çiçek gibi Prenses Küçük Işık
duruyormuş. Böylece Genç Prens onun fark etmiş ve onu aşık olmuş. Kamış
ovalarının üzerine bir ev inşa edip Prenses'i gelini olarak almış. Onu ve
dünyevi çocuklarını çok sevdiği için Yüce Gökler'e hiç haber göndermemiş ve
ondan haber bekleyen tanrıları unutmuş. Çünkü Cennet onun için bir rüya kadar muğlakmış.
Ancak
tanrılar bezmiş artık.
Ve Ama
Terassu demiş ki “Habercimiz bizi uzun uzun oyalıyor, yine tek bir kelime olsun
haber göndermiyor. Efendim, Aziz Çocuk iyice sabırsızlanıyor, şimdi kimi
gönderelim?” Bunun üzerine bütün tanrılar ve Derin Düşünceler Tanrısı “Yüce Gökler'in
sevgilisi Şakıyan Kuşu gönderin,” diye cevap vermiş.
Böylece
Ama Terassu, Altın Şakıyan Kuşu almış ve demiş ki; “İlahi tanrıların tatlı
müziği, parlak kanatlarını aç ve Kamış Ovaları Ülkesi’ne uç ve orda Gökler’in
elçisi Genç Prensi ara ve onu bulduğunda kulağına şu şarkıyı fısılda; ‘Ama
Terassu, Güneş'in Tanrıçası, beni bunu söylemem için gönderdi; Yüce Gökler'in arayışı
ne halde ve mesaj ne durumda? Tanrılara göndereceğin haberler nerede?'”
Böylece
kuş şakıyarak ayrılmış. Kamış Ovaları Ülkesi’ne gelmiş. Genç prensin evinin
yanında büyüyen güzel bir Çin tarçını ağacının dalına tünemiş. Gece gündüz
şakımış ve Gökler’deki tanrılar sevgili Şakıyan Kuş'larını uzun uzun
düşünmüşler. Her şeye rağmen kuş tekrar geri dönmemiş, Çin tarçını ağacının
dalına konup kalmış.
Ama
Genç Prens hiç kulak asmamış.
Ve
kuşun şakıdığı sözleri Konuşan Şeytan duymuş. Genç Prens'in kulağına fısıldamış;
“Görüyor musunuz efendim, bu şeytani bir kuş ve kötülük onun haykırışında, bu
yüzden kutsal oklarınızı alınız ve çıkıp onu öldürünüz.” Böylece devamlı onu
doldurmuş ve sihirle ona hakim olmuş. Sonra Genç Prens kalkıp yayını ve kutsal
tüylü oklarını almış ve Çin tarçını ağacının dallarına doğru bir ok uçurmuş. Ve
aniden tatlı şakıma sesi durmuş. Altın kuş ölmüş, çünkü ok hedefini bulmuş.
Fakat
kutsal tüylü ok kanatlanmış gibi uçmuş ve Gökler’in zeminini delmiş ve Cennetin
Sakin Nehir Yatağı'nda Güneş Tanrıçası'nın Soylu Danışmanlar'ıyla birlikte
oturduğu yükseklere ulaşmış. Muhteşem adlı tanrı oku yakalamış ve tüylerindeki
kana dikkatle bakmış. Ve Derin Düşüncelerin Tanrısı; “Bu Genç Prense verdiğimiz
oklardan biri,” demiş ve onu tüm tanrılara göstermiş. Ve “Eğer Genç Prens bu
oku emrettiğimiz gibi şeytani tanrılara fırlattıysa ona hiç zarar vermeyelim.
Ancak kalbi saf değilse o zaman Genç Prens bu okla helak olsun,” demiş. Ve oku
yeryüzüne geri fırlatmış.
O sırada
Genç Prens bir kanepede uzanmış, uyuyormuş. Ok aşağıya inmiş, prensin kalbini
delmiş ve onu öldürmüş.
Buna
rağmen Cennetin Şakıyan Kuşu geri dönmemiş; tanrılar kederliymiş.
Bütün
bunlardan sonra Genç Prens yatağında ölü yatıyormuş ve eşi Prenses Küçük Işık’ın
acı feryaları rüzgarda tekrar tekrar yankılanmış ve ta Gökler’den duyulmuş. Bu
yüzden Genç Prens'in babası haykırışlar ve ağıtlarla aşağıya inmiş. Kamış
Ovaları Ülkesi’nde bir yas evi inşa edilmiş ve Genç Prens oraya gömülmüş.
Ve
oraya nehrin vahşi kazları, sülünleri ve yalıçapkınları Genç Prens için yas
tutmaya gelmişler. Ve onun için sekiz gün sekiz gece yas tutmuşlar.
Çeviren:
Ferda Bozkaya
Editör:
Nuray Önoğlu
Japon
masalı
Comments
Post a Comment