DEVEYE KARŞILIK NASİHAT ♫



Bir zamanlar yoksul bir çoban varmış. Kuraklık toprağa vurunca, otlatacak azıcık mera bıraktığı için çoban daha da yoksullaşmış. Bir gün çoban karısına demiş ki: “Karıcığım, ben çıkıp iş aramaya gitmek zorundayım.”

Karısı ona uzun yolculuğu için erzak hazırlamış ve o da bu erzağı alıp yürüyerek yola koyulmuş. Çok geçmeden çölün kenarında bir kasabaya varmış ve orada birçok devesi olan yaşlı bir adamla karşılamış. Fakat develeri güden hiç kimse yokmuş. Çoban yaşlı adama bir öneride bulunmuş ve demiş ki “Sizin develerinize bakabilirim.” Fakat yaşlı adamın çobanın hizmetine karşılık verecek parası yokmuş, onun için tuhaf bir anlaşmaya varmışlar: Üç yıllık hizmet karşılığında, yaşlı adam çobana çalıştığı her bir yıl için bir deve verecekmiş. Ve öyle de olmuş.

Üç yıl geçtikten sonra, çoban evine dönmeye karar vermiş ve dileğini develerin sahibine bildirmiş. Söz verilmiş olduğu gibi, üç yıllık çalışmasının karşılığı olarak kendisine üç deve verilmiş. Yaşlı adamın karısı çobana yolculuğu için erzak hazırlamış ve o da erzakları almış, onlardan ayrılıp batıya doğru yola çıkmış.

Çoban develerden birine binmiş ve diğer ikisini de gütmüş. Yolda giderken, yolun kenarında oturan yaşlı bir şeyhe rast gelmiş. Ona selam vermek için durmuş. Şeyh sıcak bir şekilde selamına karşılık vermiş, sonra ona sormuş: “Nasılsın? Nereden gelip nereye gidersin?” Bunun üzerine çoban da cevaben ona olanları ve üç deve ile ilgili hikayesini anlatmış. Şeyh demişki: “Dinle oğlum, sen koyunları güdersin ve ben de nasihat satarım. Ne dersin, senin üç devene karşılık sana her zaman faydalanacağın üç nasihat versem kabul eder misin?” Çoban gülmüş, bunun bir şaka olduğunu düşünmüş fakat şeyh önerisini yinelemiş, ve çoban yanıtlamış: “Bu üç deve benim ailemden uzakta üç yıl çok çalışmamın karşılığı. Benim tüm bunları bırakmamı nasıl beklersin, neye karşılık? Hiçbir önemi olmayan sözlere karşılık mı?”

Şeyh, yine de önerisinde ısrar etmiş ve en azından bir nasihatını denemesini ve pişman olmayacağını söyleyerek üstelemiş.

Böylece çobanı razı etmiş ve ona ilk nasihatini etmiş: “Asla iki kişinin arasında uyuma!” Çoban tavsiyenin basitliği karşısında şaşırmiş, fakat duruma razı olmuş ve sözünde durarak bu nasihat karşılığında şeyhe bir deve vermiş. Sonra Çoban kalan iki deveye bakmiş ve kendi kendine düşünmüş: “Ya ikinci nasihat birincisinden çok daha önemli ve değerli ise ne olacak?”

Şeyh ona ikinci nasihatı dinlemeye hazır olup olmadığını sormuş, o da hemen onu dinlemeye hazır olduğunu ve önerisini kabul ettiğini söylemiş. Ve ikinci nasihat şöyleymiş: “Asla bir vadide uyuma!” Çoban sessizce ikinci deveden de vazgeçmiş ve sonra kendisini talih kuşuna yakın bir kumarcı gibi hissetmiş. O nedenle üçüncü nasihatı sormuş. Üçüncü nasihat ise şöyleymiş: “Pişman olmaktansa öfkeli uyumak daha iyidir!”

İçinden hiddetlenerek üçüncü devesini de teslim etmiş şeyhe. Baştan bu koşulları kabul ettiğinden razı olmak zorundaymış. Güneş batana kadar yaya yürümeye devam etmiş. Sonra yol kenarında durmuş ve torbasındaki yiyecekleri çıkarıp yemiş. Yemeğini yerken iki adam, bir de deve yanından geçmiş ve adamlar ona selam vermiş. Çoban adamların selamına yanıt vermiş ve onları kendi yemeğinden yemeleri için davet etmiş. Onlar da mola vermişler ve onunla yemeğini paylaşmışlar. Gece yarısına kadar sohbet ettikten sonra birbirlerine iyi geceler dilemişler ve yolun kenarına yaptıkları yataklarına gitmişler.

Çoban uykuya dalmadan önceden ilk nasihatı hatırlamış: “Asla iki kişinin arasında uyuma!” Onun için onların uyumasını beklemiş, sonra örtüsünü ve erzak torbasını da alıp daha yükseğe çıkmış. Uyumaya çalışmiş ama bir türlü uykusu gelmemiş. Yıldızları sayarken birden iki adamın olduğu yerden gelen gürültüleri duymuş. Gürültü durduğunda, ne oldu diye bakmaya gitmiş ve her ikisinin de kan revan içinde olduğunu görmüş; meğer ikisi de hançerlerini çekip yanındaki yoldaşını fakir çoban sanıp bıçaklamış.

Ve bu sayede çoban iki haydutun ihanetinden kurtulup sağ kalmış, onların çalıntı eşya yüklü olan develerini de almış. Daha önce küçümsediği nasihatı tuttuğu için mutlu olmuş ve Tanrı’ya şükrederek yoluna devam etmiş. Hiç kimsenin yaşamadığı çölü geçmiş ve tepelerin, ağaçların ve pınarların olduğu bir vadiye ulaşmiş. Vadide dinlenen kervanın yanından geçip, onları selamlamış. Onlar da onu yemeklerinden yemeğe davet etmişler. Devesinden inmiş ve onların yemeklerini ve içeceklerini paylaşmış.

Karanlık çöktüğü zaman, kervandakiler daha serin olur diye geceyi vadide, suyun kenarında geçirmeye karar vermişler. Her biri örtüsünü yere sermiş ve kafalarının altına taşları koyup uymuşlar. Çoban uykuya dalmadan önce son bir kaç günün olaylarını ve özellikle ikinci nasihatı hatırlamış: “Asla bir vadide uyuma!”

Sanki yılan sokmuş gibi yerinden fırlamış, devesini de alıp en yakın tepeye uyumaya gitmiş. Sabahleyin çok korkunç bir görüntüyle karşılaşmış: Vadide uyuyan herkesi sel boğmuş, fakat develer en yakın tepeye kaçmayı başarmışlar. Çoban böylece başka bir Tanrı hediyesi bulmuş: Çok değerli sanat eserleri, her çeşit mal ve altın yüklü 100 tane deve. Sanki rüyadaymış gibi hepsini gerisingeriye eve doğru sürmüş. O kadar mutlu olmuş ki bir an önce ailesine kavuşmak istemiş, bu nedenle gece gündüz demeden yürümüş ve köyünün civarına gelmiş ve hemen evine gitmiş.

Gece vaktiymiş ve sokakta havlayan köpeklerden başka kimsecikler yokmuş. Kimseyi uyandırmak istememiş. Mevsim yaz olduğu için dışarıda hava güzelmiş, ailesinin damda uyuyacağını bildiği için o da dama tırmanmış. Fakat dama çıktığında karısının yanında uyuyan adamı görünce deliye dönmüş. Tepesi atmış ve kendisine ihanet eden bu kadının kalbine saplamak için hançerine el atmış, sonra birden üçüncü nasihatı hatırlamış: “Pişman olmaktansa öfkeli uyumak daha iyidir!”

Hemen hançerini bırakmış, geldiği uzun yol ve ailesi konusundaki bu üzüntüden dolayı çok yorgun hissediyormuş kendini, hasırın üstüne uzanmış ve uyumuş.

Günün ilk ışıkları karısını uyandırmış, karısı onu yanında uyurken bulunca, ağlamaya başlamış ve hoşgeldin şarkısı söylemiş; komşularını çağırmış kocasının geldiğini görmelerini istemiş. Kocasını uyandırmış ve ona ilk doğan, artık büyüyüp kocaman bir adam olmuş olan oğlunu tanıtmış. Çobanın öfkesi dağılmış ve uzun yıllar süren yoksulluk ve çok çalışmadan sonra nihayet hayatının düzeldiğini hissetmiş. Kaderine, ona yalnızca nasihatta bulunmayan, ama aynı zamanda onu zengin eden yaşlı adamı yoluna çıkarttığı için teşekkür etmiş.

Ve o günden sonra, çocukları ne zaman onun sözlerini dinlemeyi reddetse, onlara hemen iyi bir deveye değer olan nasihatı hatırlatmış.


Çeviren: Sevil Serbes
Editör: Nuray Önoğlu
Suriye masalı
Dinlemek için: https://anchor.fm/ozlem-kucukahmetler/episodes/Deveye-Karlk-Nasihat-edpsoj/May-08--2020-0832-PM-a250p5n


Editörün notu: Sevil Serbes uzun yıllar mültecilerle çalışmış biri olarak, mülteci kamplarında ailelerin çocuklarına anlattığana tanık olduğu bu masalı özellikle seçti ve çevirdi.

Comments

Popular posts from this blog

BİR GÖZ, İKİ GÖZ, ÜÇ GÖZ ♫

İKİ KARDEŞ

GEYİK PRENS VE KIZ KARDEŞİ