YAŞAM SUYU ♫

Bir zamanlar birbirlerini çok seven üç erkek, bir kız kardeş varmış, bir kulübede yaşarlarmış. Sabahtan akşama kadar keyfine bakıp hiç bir iş yapmayan büyük ağabey bir gün kardeşlerine demiş ki “Hepiniz çok çalışın, ileride belki zengin olur, kendi sarayımızı yaparız.” Diğer kardeşler alayla cevap vermişler: ”Evet, hepimiz çalışacağız!.”

Tüm kuvvetlerini çalışmaya vermişler, sonunda gerçekten zengin olmuşlar ve kendilerine çok güzel bir saray yapmışlar. Herkes kilometrelerce öteden bu harikulade yapıyı görmeye geliyor, ne kadar muhteşem olduğunu söyleyip duruyormuş. Hiç kimsenin aklına herhangi bir eksiklik bulmak gelmemiş, ta ki yaşlı bir kadın kalabalık odalardan birinde yürüken, “Evet, bu çok görkemli bir saray, fakat hala bir eksiği var,” diye bağırana kadar. “Ne olabilir ki o eksik?” diye sormuşlar. “Bir kilise!” demiş yaşlı kadın.

Bunu duyan kardeşler daha çok çalışıp biraz daha para kazanmışlar, sonunda sarayın kendisi kadar büyük ve güzel bir kilise yapacak kadar para biriktirmişler. Kilise yapıldıktan sonra çok daha fazla sayıda insan, sarayı, kiliseyi, bahçeleri ve ihtişamlı salonları görmeye gelmiş. Hiç kimse herhangi bir eksiklik bulamamış, ta ki yaşlı bir adam sarayı ve kiliseyi gezdikten sonra, “Evet, her şey mükemmel ama hâlâ eksik kalan şeyler var,” diyene kadar. “Ne olabilir ki eksik olan?” diye sormuşlar yaşlı adama. “Bir testi yaşam suyu, çiçeklerinin kokusu sonsuz güzellik veren ağaçtan bir dal ve konuşan bir kuş” diye cevap vermiş. “Bunları nereden bulabiliriz?” diye sormuş kardeşler. “Karşıki dağa çıkın, aradıklarınızı orada bulacaksınız,” demiş yaşlı adam. Sonra yaşlı adam saygıyla eğilip vedalaşmış onlarla.

En büyük ağabey diğer kardeşlerine dönmüş, ”Ben yaşam suyunu, konuşan kuşu ve güzellik ağacını aramaya gideceğim,” demiş. “Ya başına kötü bir şey gelirse?” demiş kız kardeş, “nasıl bileceğiz?” “Haklısın,” demiş ağabey, “bunu hiç düşünmemiştim.”

Kardeşler derhal yaşlı adamın peşine düşüp onu bulmuş ve sormuşlar: “Ağabeyimiz sarayımızda eksik olduğunu söylediğiniz yaşam suyunu, güzellik ağacını ve konuşan kuşu aramaya gidecek. Fakat başına bir şey gelirse, bunu nereden bileceğiz?”

Bunun üzerine yaşlı adam cebinden bir bıçak çıkarıp onlara vermis ve demiş ki “Bunu dikkatle saklayın. Bıçak parlaksa her şey yolunda demektir. Ancak bıçak kanlanırsa o zaman ağabeyinizin başına bir iş geldiğini anlarsınız.”

Kardeşler adama teşekkür ederek ayrılmışlar, sarayın önüne geldiklerinde ağabeyleri de yola çıkmak üzere hazırlıklarını tamamlamış, yola çıkıyormuş.

Genç adam büyük bir yol ayrımına kadar yürümüş, yürümüş, yürümüş. Orada bir dev ile karşılaşmış. “Acaba şu karşıdaki dağa ulaşmam için ne kadar yolum kaldığını söyler misiniz?” diye sormuş. “Oraya neden gitmek istiyorsun?” diye soruyla cevap vermiş dev. “Yaşam suyunu, konuşan kuşu ve güzellik ağacından bir dalı arıyorum,” demiş genç adam. “Bu hazineleri bulmak için kimler geldi kimler geçti, fakat hiçbiri geri dönemedi. Eğer sözlerime dikkat etmezsen sen de geri dönemezsin. Bu patikayı izle. Dağa ulaştığın zaman onun taşlarla kaplı olduğunu göreceksin. Yolunu değiştirmeden devam et, ama sakın durup onlara bakma. Yürürken arkandan onların seslerini ve çığlıklarını duyacaksın. Taşlar seni aldatmaya çalışacak. Onlara kulak asma ve dönüp bakma. Eğer dönersen sen de derhal taşa dönüşürsün. Dosdoğru tepeye çık ve tüm istediklerini al,” demiş o zaman dev.

Genç adam, deve yardımları için teşekkür etmiş ve dağa ulaşıncaya kadar yürümüş, yürümüş, yürümüş. Dağa tırmanırken arkasından alay ve gülme sesleri duymuş, ama kulaklarını onlara sürekli kapamış. Sonunda sesler o kadar artmış ki dikkati dağılmış, devin söylediklerini unutmuş. Tam yerden bir taş alıp gürültünün orta yerine doğru fırlatacakmış ki önce kolu, sonra kendisi kaskatı olup taşa dönüşmüş.

Aynı gün kızkardeşi, ağabeyinin dönüş yolunda olduğunu düşünürken, bıçağa bakmış ve bıçağın bir anda kan kırmızısı bir renk aldığını görmüş. Ağlayarak koşmuş, diğer kardeşlerine büyük ağabeylerinin başına kötü bir şey geldiğini söylemiş. İkinci kardeş “Gidip onu bulacağım” demiş ve yola koyulmuş.

Yürümüş, yürümüş, yürümüş ve devle karşılaşmış. Dağa doğru yolculuk yapan genç bir adamla karşılaşıp karşılaşmadığını sormuş. Dev “Evet, onun gittiğini gördüm ama döndüğünü görmedim. Büyülenmiş olmalı,” demiş. “Peki, büyüyü nasıl bozabilirim? Ayrıca yaşam suyunu, konuşan kuşu ve güzellik ağacından bir dalı nasıl bulabilirim?” diye sormuş genç adam. “Bu patikayı izle. Dağa ulaştığın zaman onun taşlarla kaplı olduğunu göreceksin. Yolunu değiştirmeden devam et, ama sakın durup onlara bakma. Yürürken arkandan onların seslerini ve çığlıklarını, gülüşmelerini ve alayları duyacaksın. Taşlar seni aldatmaya çalışacak. Onlara kulak asma ve dönüp bakma. Eğer dönersen sen de derhal taşa dönüşürsün. Dosdoğru tepeye çık ve tüm istediklerini al,” demiş.

Genç adan deve yardımı için teşekkür etmiş ve dağa doğru yola çıkmış. Dağa ulaşır ulaşmaz dört bir yanından çığlıklar, alay ve gülme sesleri gelmeye başlamış. Bir süre bu seslere kulak asmamış, soğukkanlı kalmaya devam etmiş, ta ki ağabeyinin büyülenmiş olduğu yerden geçerken onun sesini duyana kadar. Durmuş ve geriye dönüp bakmasıyla taşa dönüşerek diğerlerinin arasına katılması bir olmuş.

Bütün bunlar olurken, evde kalan kız kardeş ağabeylerinin dönmesi için gün sayıyormuş. Bu kadar uzun zaman beklerken kim bilir kaç kez bıçağı eline alıp cilalı yüzüne bakmış durmuş, en azından bir ağabeyinin hala iyi olduğundan eminmiş. Bıçak daima temiz ve parlakmış, kız bıçağa her baktığında bir tanesinin iyi olduğunu düşünerek mutlu olurmuş. Bir akşam, her günün sonunda olduğu gibi yorgun ve üzgün olduğu bir akşam, çekmeceden bıçağı çıkarmış ve ne görsün! Bıçak kan gibi kıpkırmızı! Ağlama seslerine en küçük ağabeyi koçup gelmiş. Kız konuşamayacak durumdaymış ve bıçağı göstermiş. “Gidiyorum” demiş üçüncü kardeş.

Ve böylece yürümüş, yürümüş, yürümüş. Bir devle karşılaşana kadar yürümüş. Deve sormuş “ Dağa ulaşmak isteyen iki genç adam buradan geçti mi?” Dev cevap vermis: Evet, buradan geçtiler ama geri dönmediler. Tahminim kötücül bir büyüye kurban gittiler.” “Onları kurtarmak ve yaşam suyunu, konuşan kuşu ve güzellik ağacından bir dalı bulmak için ne yapmalıyım?” diye sormuş genç adam. “Bu patikayı izle. Dağa ulaştığın zaman onun taşlarla kaplı olduğunu, ayak basacak yer bulmakta zorlanacağını göreceksin. Yolunu değiştirmeden devam et, ama sakın durup onlara bakma. Yürürken arkandan onların seslerini ve çığlıklarını, gülüşmelerini ve alaylarını duyacaksın. Taşlar seni aldatmaya çalışacak. Onlara kulak asma ve dönüp bakma. Eğer dönersen sen de derhal taşa dönüşürsün. Dosdoğru tepeye çık ve tüm istediklerini al.”

Genç adam deve yardımları için teşekkür etmiş ve yola koyulmuş. Tırmanmaya başladığında dört bir yandan çığlıklar, alay ve gülme sesleri gelmiş. Fakat devin söylediklerini hatırlamış ve ne sağına ne soluna bakmadan yoluna devam etmiş. Dağın tepesi tam karşısındaymış artık. O anda, tam amacına ulaşmak üzereyken, uğultuların içinde kardeşlerinin seslerini duymuş ve dönmüş. Döndüğü anda da taşlara bir yenisi eklenmiş!

Tüm bunlar olup biterken kız sarayda bir o yana bir bu yana yürüyor, hiç durmadan elindeki bıçağı konrtol ediyormuş. Göreceği şey karşısında ne yapacağını düşünüyormuş. Bıçağa bakarken, gözlerinin önünde bıçak birden kırmızıya dönmüş. “Artık sıra bende!” demiş ve yola çıkmış.

Böylece devin yanına varıncaya kadar yürümüş, yürümüş, yürümüş. Devin önünde saygıyla eğilmiş ve dağa ulaşmak isteyen üç genç adamın oradan geçip geçmediğini söylemesi için yalvarmış. Dev “Gittiklerini gördüm. Fakat döndüklerini görmedim. Buradan büyülenmiş olmaları gerektiğini anlıyorum,” demiş. “Peki onları kurtarmak, yaşam suyunu, konuşan kuşu ve güzellik ağacının dalını bulmak için ne yapmalıyım?” diye sormuş kız. “Dağa gitmelisin; bu patikayı izle. Dağa ulaştığın zaman onun taşlarla kaplı olduğunu, ayak basacak yer bulmakta zorlanacağını göreceksin. Yolunu değiştirmeden devam et, ama sakın durup onlara bakma. Yürürken arkandan onların seslerini ve çığlıklarını, gülüşmelerini ve alaylarını duyacaksın; sanki dünyanın bütün taşları seninle alay ediyor zannedeceksin. Taşlar seni aldatmaya çalışacak. Onlara kulak asma ve dönüp bakma. Eğer dönersen sen de derhal taşa dönüşürsün. Dosdoğru tepeye çık; tepeye ulaştığında her şeyi elde edeceksin,” cevabını vermiş dev.

Kız deve yardımları için teşekkür etmiş ve dağa doğru yola koyulmuş. Dağa varmış ve henüz birkaç adım atmışken dört bir yandan çığlıklar, alay ve gülme sesleri gelmiş. Sanki değdiği her taşın canı varmış. Fakat devin söylediklerini hatırlamış, ağabeylerini düşünmüş ve dosdoğru her saniye daha yaklaşan dağın zirvesine doğru yoluna devam etmiş. Fakat tırmandıkça taşların yaygarası yedi misli artmiş: duyduğu en yüksek sesler de üç ağabeyininkiymiş. Fakat kız devin dediklerini aklında tutarak ve seslere aldırış etmeyerek yürümeyi sürdürmüş ve sonunda tepeye ulaşmış.

Tepeye varınca etrafına bakınmış ve bir çukurun içinde yaşam suyu havuzunu görmüş. Yanında getirdiği pirinç ibriği almış ve ağzına kadar doldurmuş. Havuzun yanında güzellik ağacı duruyormuş, ağacın büyük dallarından birinin üzerinde de konuşan kuş varmış. Kız hemen kuşu yakalayıp yanında getirdiği kafese koymuş ve ağaçtan çiçekli bird al koparmış.

Neşe içinde, hazinelerini taşıyarak tepeden aşağı doğru dönüş yoluna koyulmuş. Fakat tırmanış yolu onu çok yormuş ve su dolu ibrik çok ağırmış. Yürürken ibriğinden birkaç damla su taşların üzerine dökülmüş ve suyun değdiği taşlar genç adamlara ve genç kızlara dönüşmeye başlamış. Hepsi bu dönüşüm için teşekkür etmek üzere kızın etrafını sarmış. Böylece kız büyünün nasıl bozulacağını öğrenmiş ve geriye bir tane bile kalmayıncaya kadar bütün taşlara dikkatlice su serpmiş. Böylece ağabeyleri de yeniden canlanmış. Kalabalık bir delikanlı ve kız grubu peşinde, dağdan aşağı inmiş.

Saraya varır varmaz bir saniye bile kaybetmeden güzellik ağacının dalını toprağa dikmiş ve hayat suyuyla sulamış. Dal birdenbire boy atıp her tarafı çiçeklerle dolu büyük bir ağaca dönüşmüş. Konuşan kuş, ağacın dalları arasında cıvıldamaya başlamış.

Bütün bu mucizelerin şöhreti her yerden duyulmuş, çok sayıda insan bu üç sihri ve onları elde eden kızı görmek için toplanmaya başlamış. Gelenler arasında kralın oğlu da varmış. Prens sarayda gördüğü güzelliklere ve mucizelere hayran olmuş, ama hepsinden çok, onları getiren kızın güzelliği ve cesaretinden etkilenmiş. Evine dönüp ailesinden kızla evlenmek için izin istemiş.

Böylece sarayın yanındaki kilisede evliliklerini kutlamışlar. Damat kızı kendi sarayına götürmüş ve sonsuza kadar mutlu yaşamışlar.


Çeviren: Özlem Köse
Editör: Nuray Önoğlu
Katalan Masalı
Dinlemek için:https://anchor.fm/ozlem-kucukahmetler/episodes/Yaam-Suyu-ecuh45/Apr-18--2020-1249-PM-a1vejee

Comments

Popular posts from this blog

BİR GÖZ, İKİ GÖZ, ÜÇ GÖZ ♫

GEYİK PRENS VE KIZ KARDEŞİ

KRİSTAL KÜRE