ÇAY AĞACI ♫
Günün birinde yerli
ufaklıklardan biri korkutucu bir macera yaşamış. O sabah çalıların arasında bir
çan kuşunun öttüğünü duymuş ve öbür ufaklıklara küstüğü için gidip çan kuşuyla konuşmaya karar vermiş.
Bilirsiniz, bir çan kuşunu
konuşturabilirsiniz derler. Fakat bunun doğru olup olmadığını anlamak
için çan kuşunun yakınına yeterince sokulmak zormuş. Her şeye rağmen yanına iyice yaklaşmayı
başarır ve onu şaşırtabilirseniz o kadar sinirlenirmiş ki, size cevap verebilirmiş.
Ufaklık çan kuşunun ardından
gitgide daha yüksek dallara doğru tırmanmış, ancak kuş bir ağacın tepesinden bir
diğerinin tepesine uçup duruyormuş. Yalnızca çan kuşun çan ve kırbaç sesleri
çıkardığını ve kendisine bakıp kıkırdadığını duyabiliyormuş çocuk. Sonunda Çan
kuşu uçup gitmiş ve ufaklık ardında öylece kalakalmış.
Daha sonra ufaklık yorgun
argın bir çay ağacının dallarına tırmanmış ve uyku bastırana kadar hoş, küçük,
yıldız biçimli çiçeklerin arasında, dalı salıncak gibi yavaşça sallayarak
eğlenmiş. Bu, etrafta tehlikeli durumlar için görevlendirilmiş bir İzci ufaklık
bulunmadığı sürece asla yapmaması gereken bir şeymiş. Böyle böyle sallanırken,
iyiden iyiye uykusu gelmiş ufaklığın ve bir sesin “Ah! Şuraya baksana George, çok güzel bir bahar
dalı!” dediğini duymamış bile.
Üzerinde uyuduğu dalın ana gövdeden
koparılıp götürüldüğünü de fark etmemiş. O uyurken, büyük bir evde büyük bir odaya alınmış
ve büyük bir masanın üzerindeki gümüş bir vazoya yerleştirilmiş.
Dal hafifçe aşağı yukarı sallanmayı
bırakınca ufaklık uyanmış. İlk başta çok şaşırmış, sonra küçük kahverengi
kafasını dışarı çıkarınca çok ama çok korkmuş. Başını yukarı kaldırınca,
kafasının üzerinde yeşil yapraklı bir kemer yerine düz beyaz bir şey görmüş. Etrafındaki
her şey koskocaman garip nesnelermiş. Boynunu daha da dışarı uzatınca dengesini
kaybetmiş ve küüüt diye sert, cilalı, düz zeminin üzerine düşmüş. Ayağa
kalkmaya çalışmış, ama altındaki zemin o kadar kayganmış ki, sadece dört ayak üzerinde
emekler halde debelenip durabilmiş.
Aniden birinin bağırdığını
duymuş. “Ah, şu korkunç kahverengi böceğe bakın. Çay ağacından gelmiş olmalı.
Fırça ve faraşı getirin.” Başka biri heyecanla “Öldür onu! Öldür!” diye haykırmış.
Neyse ki üçüncü biri oldukça sakin lafa karışmış ve "Saçmalamayın! Zararsız
bu!” demiş.
Sonra kocaman kıllı bir şey
ufaklığın üstüne gelmiş, boğulur gibi olmuş, nefesini tutmuş, süpürüldüğünü ve
sonra havada uçtuğunu hissetmiş. Tekrar sert bir yere çarpmış. Şansına, bu defa
dünyanın sağlam, kahverengi zeminiymiş çarptığı. Uzun yeşil çimler onu
koruyarak hemen üzerini örtmüş.
Tahmin edebileceğiniz
gibi hiç zaman kaybetmeden, hızla koşarak, ormana, halkının yanına
geri dönmüş. Uzun zaman bir daha çan kuşuyla konuşmaya da kalmışmamış.
Çeviren İlsu Dirgin
Editör:
Nuray Önoğlu
Comments
Post a Comment