BAZI VAHŞİ HAYVANLAR NASIL EVCİLLEŞTİ? ♫



Bir zamanlar çok zengin bir değirmenci varmış. Evleneceği zaman sadece arkadaşlarına değil civardaki ormanlarda ve tepelerde yaşayan tüm vahşi hayvanlara da bir ziyafet vermek istemiş.

Ayıların, kurtların, tilkilerin, atların, ineklerin, keçilerin, koyunların ve ren geyiklerinin şeflerinin hepsi düğüne davet edilmiş. Düğünlere davet edilmeye alışık olmadıkları için çok memnun kalmış ve kıvanç duymuş vahşi hayvanlar. Gayet nazik bir şekilde, düğüne mutlaka katılacaklarını söyleyerek yanıt vermişler bu davete.

Düğün sabahı ilk yola koyulan dakikliği çok seven ayı olmuş. Ancak yolu uzunmuş. Kalın ve kaba saçlarının da partiden önce güzelce taranması gerekiyormuş. Erkenden uyanmış ve yumuşacık bir kalple yola çıkmış. Azıcık ilerledikten sonra yolda ıslık çalıp elindeki sopayla çiçekleri kurcalayan bir çocukla karşılaşmış.

Çocuk şaşkın şaşkın ayıya bakarak, “Nereye gidiyorsun?” diye sormuş. Ayı çocuğun eski bir tanıdığıymış ve çocuk ayının çok da akıllı olmadığını düşünüyormuş.  Ayı umursamazca, “Ah, yalnızca değirmencinin düğününe,” demiş. “Tabii ki evde kalmayı tercih ederim ama değirmenci katılmam için gerçekten çok ısrar etti, reddedemedim.” “Gitme! Gitme!” diye bağırmış çocuk. “Gidersen asla geri dönemezsin. Dünyanın en güzel postuna sahipsin. Herkesin isteyeceği bir post. Kesin seni öldürüp postunu yüzecekler.” “Hiç böyle düşünmemiştim” demiş ayı. Yüzü bembeyaz olmuş ama bunu kimse görememiş neyse ki. “Bu kadar kötü olduklarına emin misin? Belki de seni kimse davet etmediği için kıskanıyorsundur, ha?” demiş çocuğa. Çocuk kızarak “Of, çok saçma!” diye cevap vermiş. “Canın nasıl istiyorsa, öyle yap. Post senin, benim değil. Ona ne olacağı umurumda değil!” Sonra da kafasını kaldırarak hızla uzaklaşmış. Ayı, çocuk gözden kayboluncaya dek beklemiş ve ardından onu takip etmeye başlamış. Çünkü çocuğun tavsiyesinin yararlı olduğunu düşünüyormuş, ancak gururundan bunu söyleyememiş. Düğüne katılmaktan vazgeçip evine dönmüş.

Bir süre sonra çocuk yolda yürümekten sıkılmış ve ormana yönelmiş. Burada üzerinden atlayabileceği çalılar, sularında yürüyebileceği dereler varmış. Fazla yol almamış ki kurtla karşılaşmış. “Nereye gidiyorsun?” diye sormuş çocuk. Kurdu ilk görüşü değilmiş. Kurt da ayı gibi “Ah, yalnızca değirmencinin düğününe,” diye cevap vermiş, “tabii ki çok yorucu ve düğünler her zaman saçma olur. Ama davete icabet etmek gerek.” “Gitme!” demiş çocuk tekrar. “Senin derin çok kalın ve sıcak. Kış da uzakta değil. Seni öldürüp derini yüzecekler.” Kurdun çenesi hayret ve korkuyla bir karış açık kalmış, “Bunun gerçekten olacağını düşünüyor musun?” diye sormuş içini çekerek. “Evet, bundan eminim” diye yanıtlamış çocuk. “Ancak deri senin derin, benim değil. Öyleyse günaydın,” demiş ve yoluna gitmiş. Kurt birkaç dakika öylece kalakalmış, her yeri titriyormuş. Sonra sessiz bir şekilde, saklan saklana yuvasına geri dönmüş.

Çocuk daha sonra tilkiyle karşılaşmış. Tilkinin gümüş grisi güzel kürkü güneşte parıldıyormuş. Ona hayranlıkla bakan çocuk, “Çok güzel görünüyorsun” demiş. “Sen de mi değirmencinin düğününe gidiyorsun?” “Evet” diye yanıtlamış tilki, “Bunun gibi bir şeyi yapmak için çok uzun bir yolculuk. Ama değirmencinin arkadaşlarının ne kadar ruhsuz ve sert olduklarını bilirsin. Gidip onları eğlendirmek nazik bir hareket olacak.” “Ah zavallı dostum!” demiş çocuk acıyarak, “Öğüdümü dinle ve evde kal. Değirmencinin kapısından içeri adım atar atmaz köpeği seni parçalara ayıracak. Ah, evet, daha önce böyle şeyler oldu. Biliyorum.” Ve başka bir şey söylemeden hızla geldiği yöne doğru yola koyulmuş. Bunun üzerine tilki de gerisin geri dönüp uzaklaşmış.

Tilkinin kuyruğu yenice ortadan kaybolmuşken çalıların arasından bir gürültü işitilmiş. Gelen simsiyah derisi atlas bir kumaş gibi parlayan at imiş. “Günaydın” diye seslenmiş çocuk dört nala koşan ata. “Şu an seninle konuşmak için duramam. Değirmencinin düğününe katılacağıma söz verdim ve ben gitmeden başlamayacaklar,” diye cevap vermiş at. “Dur! Dur!” diye bağırmış çocuk arkasından. Çocuğun ses tonunda atı durdurmaya yetecek bir şeyler varmış. “Sorun ne?” diye sormuş at. “Sen ne yaptığını bilmiyorsun,” demiş çocuk. “Eğer oraya gidersen bir daha asla bu ağaçların arasında dörtnala koşamazsın. Sen insanlardan daha güçlüsü ama seni yakalayıp iplerle bağlayacaklar ve hayatın boyunca çalışıp onlara hizmet etmek zorunda kalacaksın.” At başını geriye atmış ve küçümseyerek gülmüş. “Evet, insanlardan güçlüyüm,” demiş, “dünyadaki hiçbir ip beni bağlayamaz.  Diyelim ki beni hızlıca bağladılar, hemen çözüp ormana ve özgürlüğe geri dönebilirim.” Uzun kuyruğunu sallayarak söylediği bu sözlerin ardından eskisinden de hızlı bir şekilde dörtnala koşmuş.

Ancak değirmencinin evine ulaştığında her şey çocuğun dediği gibi olmuş. At, diğer misafirlere bakıp onlardan çok daha yakışıklı ve güçlü olduğunu düşünürken, birden başının üstüne bir ip fırlatılmış. Yere düşmış ve dişlerinin arasına bir gem vurulmuş. Daha sonra tüm çırpınmalarına rağmen bir ahıra sürüklenmiş. Ruhu incinip derisinin parlaklığı kayboluncaya dek aç ve susuz bırakılmış. Sonra onu bir pulluğa koşmuşlar. Çocuğun öğüdünü dinlemediği için kaybettiği her şeyi hatırlayacak bol bol zamanı olmuş.

At çocuğun sözlerine kulak asmayıp giderken çocuk aylak aylak dolanmaya devam etmiş. Bazen yaban çilekleri toplamış topraktan, bazen ağaçlardan yaban kirazları. En nihayet ormanın ortasında bir çayıra ulaşmış. Tam o sırada, boynunda çiçeklerden yapılmış bir çelenk takılı, çok güzel, süt beyazı bir inek bu çayırlıktan geçmekteymiş. Çocuğun durduğu yere geldiğinde “Günaydın!" demiş inek sevinçle. "Günaydın!" demiş çocuk. “Nereye gidiyorsun böyle alelacele?” “Değirmencinin düğününe. Zaten geç kaldım, çünkü çelenk yapmak çok uzun sürdü. Bu yüzden duramam,” demiş inek. “Gitme” demiş çocuk içtenlikle. “Bir kere sütünü tattıktan sonra asla onları terk etmene izin vermeyecekler. Hayatın boyunca onlara hizmet etmek zorunda kalacaksın.” “Ah, saçmalama. Sen ne bilirsin ki!” diye yanıtlamış insanlardan daha zeki olduğunu düşünen inek. “Nasıl yapabilirler bunu? Onlardan iki kat daha hızlı koşabilirim. Hele bir zorla beni tutmaya kalksınlar!” Ve duyguları çok incindiğinden, nezaketen bir veda bile etmeden yoluna devam etmiş.  

Ancak her şey çocuğun dediği gibi olmuş. Misafirlerin hepsi inek sütünün ününden haberdarmış. Onlara biraz vermesi için ineğin aklını çelmişler. Kader ağlarını örmüş. İnek sütünden tattırmış onlara. Derken etrafında bir kalabalık toplanmış. Kullanamaması için boynuzlarından tutmuşlar ve at gibi onu da ahıra kilitlemişler. Sadece sabahları boynunda bir iple dışarı çıkmasına izin vermişler ve boynuna bağlı ipi çayırdaki bir direğe bağlamışlar.
Bunlar aynen keçinin ve koyunun da başına gelmiş.

Çocuk en son ren geyiğiyle karşılaşmış. Her zamanki gibi çok önemli bir işi varmış gibi görünüyormuş. “Nereye gidiyorsun?” diye sormuş çocuk. Yabani kirazlardan bıkmıştı ve akşam yemeğini düşünüyormuş. “Düğüne davetliyim,” diye yanıtlamış ren geyiği, “değirmenci onu hayal kırıklığını uğratmamam, düğününe mutlaka katılmam için bana yalvardı.” “Aptal!” diye bağırmış oğlan. “Hiç mi aklın yok! Bilmiyor musun ki oraya vardığında, bütün hayvanlardan, kuşlardan daha hızlı ve çevik olduğun için seni bir çırpıda esir alacaklar.” “İşte tam da bu yüzden güvendeyim,” diye cevap vermiş ren geyiği. “O kadar güçlüyüm ki kimse beni bağlayamaz. O kadar çeviğim ki bir ok bile beni geçemez. Şimdilik hoşça kal, yakında yine karşılaşacağız.”

Ancak değirmencinin düğününe giden hayvanların hiçbiri geri dönememiş. Çünkü iyi bir öğüdü dinlemeyecek kadar inatçı ve kibirliymişler. Bu kibirlerinin cezasını da o zamandan bu yana soylarının evcilleştirilmesiyle ödemişler.

Çeviren: Büşra Şahin
Editör: Nuray Önoğlu
Sami masalı
Illustrasyon: Molly Brett
Dinlemek için: https://soundcloud.com/serdar-kula/baz-vah-i-hayvanlar-nas-l

Comments

  1. Emeğinize sağlık... Ben de naçizane seslendirmeye çalıştım bu masalı...
    https://yadi.sk/d/_nvkuvAJz9aPpA

    ReplyDelete
    Replies
    1. Nerde kayıt yaptınız ben de okudum bir masalı, yardımcı olur musunuz lütfen 🙏

      Delete

Post a Comment

Popular posts from this blog

BİR GÖZ, İKİ GÖZ, ÜÇ GÖZ ♫

GEYİK PRENS VE KIZ KARDEŞİ

KRİSTAL KÜRE