ALTIN SAÇLI KIZ



Anlatacaklarım bundan çok çok uzun zaman önce, Ural Dağlarının eteklerinde, Ruslar ve Başkırların yerleşmeyi başaramadığı ve aralarında hep bir husumete neden olan çok değerli bir yer hakkındadır.

Başkırlar sürüleri için taze çayırlarla dolu geniş bir vadi arıyorlarmış. Ancak etrafta sık ağaçlarla dolu bir ormandan başka bir şey yokmuş. Bir ormanda görebileceğiniz en büyük en kalın en iri dallı ağaçlar ve en zararlı otlar buradaymış. Ancak ve ancak cesur avcılar bu ormana girmeye cüret edebilirmiş.

Bir gün Avcı Ailyp ormanın kıyısında atıyla dörtnala giderken bir kızıl tilki ilişmiş gözüne birden. Bu kızıl tilki onun gibi yetenekli bir avcı için çok basit bir avmış. Fakat Ailyp o gün biraz sıkılmış ve biraz eğlenmek için tilkiyi avlamaya karar vermiş. Bir saat boyunca atıyla ona yetişmeyi denemiş, ancak yaklaşamamış; okla vurmayı denemiş ancak başaramamış. Kızıl tilkinin peşinden giderken fark etmeden sık çalılıklarla dolu ormana girmiş. Artık atıyla devam edemeyeceği için atından inmiş ve yürüyerek tilkiyi takip etmeye devam etmiş. Kızıl tilki sanki Ailyp ile alay edercesine bir görünüp bir kayboluyormuş. Ailyp öyle inat etmiş ki artık tehlikeli bir hale gelen bir ormanda ilerlediği gerçeği bile geri dönmesini sağlayamamış.

Bir ara, kızıl tilkiye iyice yaklaştığında nefesini tutup okuyla nişan almış ve o anda tilki gözden kayboluvermiş. Ailyp ancak çalılıkların hareketinden kızıl tilkinin ne tarafa gittiğini görüyor ve inatla takip etmeye devam ediyormuş. Çalılıkları bıçağıyla keserek, kendine güçlükle yol açarak ilerlemeye devam etmiş. Sonunda kendini hiç bilmediği bir yerde bulmuş. Fakat kızıl tilki ortalarda yokmuş. Ailyp bir ağacın tepesine tırmanırsa, tilkiyi görebileceğini düşünmüş ve etrafına dikkatle bakınarak tırmanmaya uygun bir ağaç aramış, ancak ağaçlar bildiğimiz ağaçlara benzemiyormuş ve tırmanmak neredeyse imkânsızmış. Her şeye rağmen bir ağacı seçmiş ve kemeriyle kendini o ağaca bağlayarak tırmanmaya başlamış. Tırmanmış, tırmanmış, tırmanmış, ta ki ağacın sık dalları arasından etrafı biraz olsun görebilene kadar. Ağacın tepesine vardığında coşkuyla çağlayan küçük bir nehir görmüş. Nehrin bir kısmı öylesine ışıltlı, öylesine parlakmış ki Ailyp’in gözleri kamaşmış, bakmakta zorlanmış. Elini alnına koyup dikkatlice baktığında hayretler içinde kalakalmış. Gözlerini kamaştıran ışıltının hemen önünde, büyük beyaz bir kayanın üzerinde, ömründe gördüğü en güzel genç kız oturuyormuş.

Kızın saçları omuzlarından bir şelale gibi suyun içine akıyormuş. Saçları altın rengi ve örgüsü belki üç metre uzunluğundaymış. Altın örgünün suyun içine girdiği yerde nehir güneş gibi parlıyormuş.

Ağaçtan inip o tarafa doğru yürümüş. Nehrin o kısmına yaklaşınca, kız onu fark edip başını kaldırmış, “Merhaba Ailyp. Seni tanıyorum. Kızıl tilki benim dadım, senden uzun zamandır bahsediyordu bana. Sen bu civardaki en akıllı en cesur en güçlü delikanlısın,” demiş.

Ailyp kızın güzelliğinden öylesine etkilenmiş ki kızın sözlerini işitmiş, ancak konuşamamış. Eğilip avucuyla nehrin suyundan biraz su çarpmış yüzüne. Gördüklerinin hayal olmasından korkuyormuş. Ancak başını kaldırınca kızı tüm güzelliği ve ışıltısıyla karşısında bulmuş. Üstelik kız ona gülümsüyormuş. Ailyp cesaretini toplayıp “Benimle evlenir misin? Bunun karşılığında babana istediği kadar başlık parası öderim,” demiş. Kız hüzünle gülümsemiş. “Kimden bahsettiğine dair en ufak bir fikrin yok değil mi avcı? Babam dünyadaki bütün altınların sahibi ve hükümdarıdır. Asla bu evliliği onaylamaz. Eğer gerçekten benimle evlenmek istiyorsan beni asla bulamayacağı bir yere kaçırmalısın,” demiş. Ailyp, “Seninle evlenmeyi her şeyden çok istiyorum. Seni koruyabilirim. Kimse seni benden almaya cesaret edemez,” diye haykırmış sevinçle.

Tam o anda kızıl kuyruklu tilki acı bir sesle uluyarak yanlarına gelmiş, toprağı eşeleyip ağzını toprağa gömmüş ve ulumaya devam etmiş. Yavaş yavaş sesi kısılıyor, sesi kısıldıkça değişim geçiriyormuş. En nihayet yaşlı bir kadına dönüşmüş. “Sakın böbürlenme delikanlı! Beni yakalamayı da öldürmeyi de başaramadın. Buraya gelebilmen benim gafletim sayesinde. Bir dahaki sefere benim güzel kızıma ulaşman çok daha zor olacak. Onun babası Poloz, dünyadaki bütün altınların kaynağına hükmeder. Güzel kızımın saçlarının altından olduğunu görmüyor musun? Hadi kaldırmayı dene de bak, ne kadar ağır.”

Ailyp dikkatle bakınca, kızın saçlarının gerçekten altından yapılı olduğunu ve zavallı kızcağızın o örgülü altın saçlarıyla nehir yatağına adeta zincirlenmiş olduğun görmüş. Yine de Ailyp tüm gücünü kullanarak örgüyü yerden kaldırmayı ve nehrin kumundan çıkarmayı başarmış. Saç örgüsünü kollarına dolamış, “Bak benim güzel sevgilim, artık saçının örgüsüyle ikimiz birimize zincirlendik. Kimse bizi ayıramaz. Hadi buradan gidelim.” demiş.

Yaşlı kadın, onlara engel olamayacağını anlayınca, Ailyp’e altından yapılmış bir makas vermiş. Ailyp kızı kollarına almış ve kendi yolculuklarına başlamışlar.

Ailyp ve sevgilisi ormanın içinde bir o tarafa bir bu tarafa giderek, beyhude yere saklanacak bir kuytu aramışlar. Altın saçlı kız Ailyp’in iyice yorulduğunu fark edince, “Ailyp çok yoruldun. Yere indir beni, kendim gideyim. Sen sadece saçlarımı taşı. Böylece hızlanabiliriz. Buradan iyice uzaklaşmayı başarabilirsek, belki babamın gücünün ulaşamayacağı bir yer de bulabiliriz. Yoksa babam beni altın saçlarımdan yerin altına çekecek,” demiş. “Bunu nasıl yapabilir?” diye hayretle sormuş Ailyp. “Babam Poloz yerin altında ve üstündeki tüm altınlara hükmedebilir. Özel güçleriyle altını kendine çekebilir. Eğer isterse beni de altın saçlarımı da bir mıknatıs gibi kendine, yerin altına çekebilir. Ama korkma kaçmayı başaracağız,” diyerek sevgilisine cesaret vermek istercesine gülümsemiş altın saçlı kız. Fakat içten içe babasının ne kadar güçlü ve sinsice zarar veren biri olduğunu biliyor ve olacaklardan korkuyormuş.

Ailyp kızı kollarından yere indirmiş ve kız önde Ailyp ardında saçlarını taşıyarak yola devam etmişler. Saatlerce yol almış ve sonunda çok yorulmuşlar. Ailyp uygun bir yer bulunca biraz dinlenmeyi teklif etmiş. Dinlenmek üzere çimenlerin üzerine oturmaya karar vermişler. Onlar daha çimenlerin üzerine oturur oturmaz, gizemli bir güç kızın saçlarını yerin altına doğru çekmeye başlamış. Saçları Ailyp’in kollarına dolanmış olduğundan, Ailyp de kızla birlikte çekiliyormuş. Fakat altın saçlı kızın, dadısının verdiği altın makası kapmış ve hızla yerin altına doğru çekilerek gözden kaybolmadan önce Ailyp’in koluna dolanmış uzun altın örgüsünü kesmeye zaman bulmuş. Kız gözden kaybolurken Ailyp ormanda, koluna dolanmış altın örgüyle öylece tek başına kalakalmış. Kendisini aşağı çeken altın örgüyü kolundan çözmüş ve altın örgü de yerin altına çekilip gözden kaybolmuş.

Büyük bir öfkeye ve utanca kapılmış Ailyp. “Sevgilim elimden alındı. Ne büyük utanç bu bir erkek için!” diye haykırmış ve hemen kızın toprağa çekildiği yeri kazmaya başlamış. Öfkeyle toprağı kazarken birdenbire yanına gelen kızıl tilkiyi fark etmiş. Tilki yine toprağı eşeleyip ağzını toprağa gömmüş ve ulumaya başlamış. Ulumuş, ulumuş, ulumuş ve en nihayet sesi kısılmaya başlamış. Sesi kısılırken kızıl tilki de dönüşmeye başlamış ve sesi iyice kısıldığında yaşlı bir kadın haline gelmiş.

Yaşlı kadın “Ha ha ha, ne yapıyorsun avcı? Altın mı arıyorsun yoksa?” diye alayla sormuş Ailyp’e. “Hayır. Sevgilimi arıyorum” demiş öfkeyle Ailyp. “Ah ne aptallık. Sevgilin onu ilk gördüğün gibi nehrin kıyısındaki büyük beyaz kayanın üzerinde oturuyor. Saçları eskisinden daha uzun ve daha ağır. Şimdi altı metre olmuştur herhalde, artık hiç kaldıramayacaksın.”

Bunları duyan Ailyp ne yapacağını bilemez bir halde yalvarmış yaşlı kadına. “Ona kavuşmak için ne yapmalıyım, nasıl bir yol izlemeliyim? Ne olur bana bir yol göster.” Yaşlı kadın, “Evine dön ve üç yıl bekle. Eğer sevgilini unutmazsan üç yıl sonra yine yanına geleceğim ve seni nehrin yanındaki büyük beyaz kayaya sevgilinin yanına götüreceğim. Eğer vaktini beklemez de onu kendin bulmaya kalkarsan onu asla göremeyeceksin,” demiş.

Ailyp beklemeye alışkın değilmiş ama burnunun sürtüldüğünü bu cadıya göstermekten başka çaresi de yokmuş. Üç yıl beklemeye mecbur olduğunu kabullenmiş. Üç yıl Ailyp için çok zor geçmiş. Baharın cıvıltılı sesleri bile onu biraz olsun mutlu edememiş. Ailesi sağlığından endişe ediyormuş. Ailyp ise her gün ama her gün altın saçlı sevgilisini düşünüyormuş. Onun hasretiyle yanıyormuş ama yaşlı kadının sesi ve sözleri de aklından çıkmadığından, hiçbir şekilde sevgilisini aramaya kalkışmamış.

Bir gün köyde yalnız başına yürürken gece gibi siyah ve parlak saçları olan genç bir kız görmüş. Ondan çok hoşlanmış ve içinden, “Sevgilimi kaybettim. Eğer insanlar bunu bilselerdi benimle alay ederlerdi. Benim yaşımdaki tüm delikanlılar evlendi. Belki ben de bu güzel siyah saçlı kızla evlenmeliyim. Babasının istediği başlık parası neyse öderim ve ailelerimiz güzel bir düğün yapıp evlendirir bizi,” diye düşünmüş. Sonra durmuş ve altın saçlı sevgilisini anımsamış. “Sevgilim elimden alındığı için gururum kırıldı, beklemek hiç kolay değil ama ondan vazgeçemem,” demiş ve kızla ilgili düşünceleri kafasından atıp yoluna gitmiş.

En nihayet üç yıl geçmiş ve Ailyp kızıl tilkiyi tekrar görmüş. Bu kez ona nişan almamış, sadece yakından takip etmiş. Yolu hatırlayabilmek için nehre giden yoldaki ağaçlara ve kayalara işaretler koymuş. Sonunda nehir kıyısına ulaştıklarında, sevgilisinin tıpkı ilk gördüğü andaki gibi büyük beyaz kayanın üzerinde oturduğunu ve suya salınmış altın saç örgüsü nehri bir güneş gibi pırıl pırıl parlattığını görmüş Ailyp.

Hemen yanına gitmiş, ona doğru eğilmiş, ”Merhaba benim güzel, altın saçlı sevgilim” demiş. “Merhaba Ailyp,” demiş kız. Sonra upuzun saçlarını göstererek “Hiç endişelenme. Saçlarım daha uzun ve daha ağır ama sen hep beni düşündüğün için kaçmak daha kolay olacak. Yalnız bu üç yılın sonuna doğru biraz ağırlaştı. Hiç başka birine aşık oldun mu?” demiş.

Ailyp siyah saçlı kıza bir an için bile olsa aşık olduğunu utançla hatırlamış ve sevgilisine yalan söyleyemeyeceği için doğrusunu söylemeye karar vermiş ve dürüstçe siyah saçlı kızla ilgili düşündüklerini anlatmış. Altın saçlı kız büyük bir dikkatle dinlemiş ve “Bana dürüstçe her şeyi anlattığın için seninle gurur duyuyorum. Şimdi sana güvenebilirim. Belki bu kez babamın bizi bulamayacağı bir yere ulaşmayı becerebiliriz, haydi gidelim,” demiş.

Ailyp büyük bir özenle, incitmeden kızın saçlarını gömülü olduğu nehrin kumundan çıkarmış, kollarına dolamış; yaşlı kadından altın makası almış ve yola koyulmuşlar.

Ailyp ve sevgilisi ormanın içinde bir o tarafa bir bu tarafa giderek, beyhude yere saklanacak bir kuytu aramışlar. Hava kararınca Ailyp biraz dinlenmeleri gerektiğini düşünmüş. “Hadi gel şu ulu ağaca tırmanalım yüksekteki dallarında biraz uyuyup dinlenebiliriz. Belki baban bizi bu kadar yüksekte bulamaz,” demiş. Ağaca tırmanınca Ailyp kız düşmesin diye altın örgüsünü ağacın dallarına dolamış. Kız uykuya dalmış ve Ailyp onu korumak için nöbet tutmaya karar vermiş. Fakat çok geçmeden gecenin karanlığına ve rüzgarın hafif hafif dallara değerek mırıldandığı ninniye dayanamamış ve uyuyakalmış.

Bir süre sonra karşıdaki ağacın dalına bir puhu kuşu süzülerek tünemiş ve Ailyp’i uyandırmak istercesine yüksek sesle ötmeye başlamış. Ailyp öylesine yorulmuş ki kütük gibi uyuyormuş. Rüyasında sevgilisinin güneş gibi ışıldayan saçlarıyla karşısında oturmuş olduğunu, birlikte çay içerken tatlı tatlı sohbet ettiklerini görüyormuş ve baykuşu duyacak halde değilmiş.

Tam gece yarısı olduğunda ağaç birdenbire tutuşup alev almış. Ailyp’in oturduğu dal yanarak yere düşmüş. Ailyp, ağacı yakan kızgın ateşin bir halka halinde bir anda yerin altına girerek kaybolduğunu görmüş. Sevgilisi bir anda ince altın rengi bir toz bulutuna dönüşmüş. Bulut yavaşça toprağa çökerek yok olmuş. Ailyp hızla oraya koşmuş, dokunmaya çalışmış ama her şey boşunaymış, bütün bulabildiği sevgilisinin saç örgüsünden ufak bir bukle olmuş.

Umutsuzluk içinde kızıl tilkiyi çağırmış. Bir dakika geçmeden kızıl kuyruklu tilki acı bir sesle uluyarak yanına gelmiş, toprağı eşeleyip ağzını toprağa gömmüş ve ulumaya devam etmiş. Yavaş yavaş sesi kısılıyor, sesi kısıldıkça değişim geçiriyormuş ve sonunda sesi iyice kısılınca yaşlı bir kadına dönüşmüş. Yaşlı kadın, “Eğer sevgiline kavuşmak istiyorsan üç yıl daha bekleyeceksin. Sana daha fazla yardım edemem. Sevgilini kendin aramaya gitmek zorunda kalacaksın. Sana tek nasihatim olacak; puhu kuşunu saygıyla selamla ve ondan yardım iste,” demiş Ailyp’e.

Aİlyp başta ihtiyarın söylediklerinden bir şey anlamamış. Puhu kuşu da ne demekmiş? Nereden çıkmış şimdi bu puhu kuşu? Ama sonra düşünmüş ve düşündükçe gece duyduğu sesleri hatırlamış. Tam da o acı ötüşleri duyduktan sonra uyandığını ve ağacın alevler içinde olduğunu gördüğünü hatırlamış. Puhu kuşunu o zaman idrak edebilmiş.

Ertesi sabah Ailyp yaşlı puhu kuşunu duyduğu yere gitmiş. Oraya ulaştığında iki elini birleştirip başparmaklarının birleştiği yerden puuu-huuu puuu-huuu diye baykuş sesleri çıkarmış puhu kuşunu çağırmak için. Çok geçmeden puhu kuşunun sesi duyulmuş, “Puu-huuu. Buradayım.” Ailyp dönüp sesi bulmuş, göz göze gelmişler. “Ne istiyorsun?” diye sormuş puhu kuşu. Ailyp başından geçen her şeyi bir bir anlatmış puhu kuşuna. Puhu kuşu sabırla dinledikten sonra, “Altın saçlı sevgiline kavuşman çok zor olacak. Babası Poloz sanıldığından çok daha güçlü biridir. Bütün dünyanın altınına hükmeder. Altın ateşi halkalarıyla her nerede altın varsa hızla oraya gidebilir. Gücünün etkisiz olduğu bir tek yer vardır. Ama seni uyarmalıyım, oraya gidersen bir daha asla geri dönemezsin,” demiş. “Lütfen söyle bana, bu dediğin yer nerede?” demiş Ailyp yalvararak. “Tam ortasında büyük gümüşi bir taş bulunan zümrüt yeşili gölü bulmalısın. O taşın altında Sualtı Krallığı’na açılan kapı var. Poloz'un gücü bir tek o geçidi aşamaz,” demiş puhu kuşu. “O gölü biliyorum!” diye sevinçten ağlamış Ailyp, “Itkul Gölü o!” Puhu kuşu, “Oraya git ve aradığın gölün orası olduğundan emin ol. Ama unutma Sualtı Krallığı’na ulaşan geçitten içeri girersen, bir daha asla geri dönemezsin!”

Ailyp puhu kuşuna saygıyla teşekkürlerini sunmuş, ona veda etmiş ve eve gitmiş. Yolculuk için hazırlıklarını tamamlayınca yola düşmüş. Itkul Gölü'ne ulaşmak için günlerce yürümüş ve sonunda göle ulaşmış. Ortasında gümüşi büyük kaya olan zümrüt renkli bir gölmüş bu. Uzun süre gölü ve ortasındaki kayayı seyretmiş. Sevgilisini bulduğunda oraya nasıl ve ne zaman gitmeleri gerektiğine kafa yormuş. Sevgilisinin ağır saçlarıyla o sık ormanlıktan göle koşmanın gündüz gözüyle imkânsız olduğunu düşünmüş. “At üstünde oraya varmak için göle bir yol açmalı,” demiş ve gölden geri dönerken çalıları ve ağaçları keserek bir kaçış yolunu açmaya başlamış.

Bu kez üç yıl çok hızlı bir şekilde geçmiş, Ailyp ormandan göle giden yolu açmayı ancak bitirmiş. Üç yıl dolduğu gün, sevgilisini bulmak için daha önce ağaçların ve kayaların üzerine koyduğu işaretleri izleyerek nehir kıyısına gelmiş. Sevgilisi onu ilk kez gördüğü yerde, büyük beyaz kayanın üzerinde oturuyormuş. Ailyp hemen sevgilisinin saçlarını nehrin kumlarından çıkarmış ve yanında getirdiği atlara atlayıp dörtnala kaçmaya başlamışlar. Kızıl Tilki de hızla peşlerinden koşuyormuş. Akşama doğru Itkul Gölüne varmışlar ve Ailyp’in açtığı yoldan geçmiş, daha önce ağaçlardan oyarak yaptığı kanoya binmişler. Ailyp var gücüyle kürek çekmiş. Onlar gölün ortasındaki kayaya ulaştıklarında, Poloz’un ateşli halkaları gölün etrafını kuşatmaya başlamış bile. Poloz’un gücü, dışarıdan içeriye doğru, halka halka gümüşi kayaya yaklaşıyormuş ki geçidi bulmuş ve Sualtı Krallığına inmişler.

Sualtı Krallığı iki aşığa misafirperverlikle, dostlukla, sevgiyle kucak açmış ve orada sonsuza kadar mutluluk içinde yaşamışlar.

Bundan çok çok uzun yıllar sonra Itkul gölünün etrafında zengin altın madenleri ortaya çıktığı için Ruslar ve Başkırlar yıllarca savaşmış. Ailyp ve altın saçlı karısının yaşadığı su altı imparatorluğu da yüzyıllar sonra suların çekilmesiyle bir toprak medeniyetine dönüşmüş. O toprakları kim ele geçirdiyse zengin çayırlarda bolluk içinde yaşamış.

Bu hikayeyi bilenler bir gece vakti bir göl kıyısına giderse, suyun üzerinde yansıyan ayın şavkında, gümüş rengi bir kayanın üzerinde oturan, saç örgüsü ay ışığı gibi parlayan benzersiz güzellikte bir kadın görürmüş.


Çeviren: Ece Dinçer
Editör: Nuray Önoğlu
Rus Masalı





Comments

Popular posts from this blog

BİR GÖZ, İKİ GÖZ, ÜÇ GÖZ ♫

GEYİK PRENS VE KIZ KARDEŞİ

KRİSTAL KÜRE