AYIN YÜZÜNDE NE VAR ♫
Parlayan gözler gökyüzüne
doğru hiç sönmeyen büyük ateşi fırlattığında,
bu ateş sadece yanan bir çubuktan ibaretmiş, ama zamanla yuvarlanarak,
genişleyerek ve soğuyarak büyümüş, ta ki sonunda “Ay “ oluncaya kadar.
Burası bir Mucizeler
Diyarı’ymış. Her şey altın bir ışık saçıyormuş - dağlar ve göller, kayalar,
ağaçlar ve çiçekler - hatta Marama’nın inşa ettiği harikulade ay sarayının
duvarları ve kuleleri bile. Marama bu sarayda tek başına yaşarmış. Başlangıçta
yeni ülkesinin güzelliği ona yetiyormuş, fakat zamanla yalnızlık hissetmeye
başlamış ve kendi kendine şöyle demiş:”Neden işlerimi ve oyunlarımı paylaşacak
kimsem yok? Yıldız topuyla kendi başıma oynamak hiç de eğlenceli değil ve artık
kimsenin dinlemediği şarkıları söylemekten sıkıldım. Ah bir arkadaşım olsa!”
Gökyüzü perilerinden
onunla kalmalarını istemiş, ama onlar korumaları gereken yıldızlar olduğunu
söyleyerek bu teklifi reddetmişler. Aşağıdaki dünyaya bakmış. Güzel bir kızın
elinde testiyle bir tepeden aşağıya, nehre doğru yürüdüğünü görmüş. Genç bir
adam kıza doğru bayır aşağı koşmuş. “Ina! Ina!” demiş. Bu oğlan, kızın tüm
arkadaşlarından daha çok sevdiği oyun arkadaşıymış. Kız beklemiş, beraberce
nehre gitmişler ve Marama beraber döndüklerini de izlemiş. Kız defalarca yüzünü
aya doğru kaldırmış ve Marama her seferinde onu daha güzel bulmuş. Ertesi gün
artık başka bir şey düşünemez olmuş.
“Asla evini ve arkadaşını
bırakmaz,” diye düşünmüş. “O benim aradığım dost. Ne kadar tatlı bir arkadaş
olurdu!” Gece olduğu zaman Ina’ya
bakmış. Önceki gibi, elinde testisiyle nehre doğru yürüyormuş. Oyun arkadaşı
olan oğlan henüz ortada yokmuş, kız onu beklemiş. Marama birden “Aşağıya
ineceğim! Kız mutlaka benimle gelecektir” demiş. Bir anda kızın yanında
belirmiş. Kızın gözleri önce parlaklıktan kamaşmış, zamanla, yavaş yavaş onu
görmüş ve bir yabancı olduğunu fark etmiş. Marama ona kendisini tanıtmış. “Ben
Marama’yım” demiş. “Sana benimle Ay’a gelmeni istemek için geldim. Orada hayat
güzel ve ben sana çok iyi davranacağım. Benimle gel!” Ina “Ailemi ve evimi
bırakamam” demiş, “mutsuz olurum.” Marama, “Yakında onları unutursun. Ay’da
başka mutlulukların olacak,” diyerek onu ikna etmeye çalışmış. “Ama onları
unutmak istemiyorum ki. Üstelik bir de arkadaşım var.
Gelmeyeceğim,” demiş Ina.
Marama üstelemiş: “Yukarıda ne kadar yalnız olduğumu düşün. Ah Ina, dinle beni;
yukarıda hiç yaşlanmayacaksın, seni parlak Tane gölüne yüzmeye götürürüm bunun
için, o gölde yıkananlar sonsuz gençliğe ve güzelliğe sahip olur.” “Hayır!”
demiş Ina “Hayır, hayır!” Marama kızı tutup havaya fırlatmış, yeryüzünden
yukarıya doğru çekmeye başlamış. Kız bir çığlık atmış, yanında duran palmiyeyi
yakalamış ve tüm gücüyle ağaca tutunmuş. Marama nazik fakat kesin bir şekilde kızı ve
tutunduğu palmiyeyi de kökünden sökerek yanı sıra sürüklemiş ve Ay-ülkesine
taşımış.
Ay’a vardıklarında kızı
yere bırakmış ve “Palmiyeni buraya dikebilirsin,” demiş. “Sana her zaman
Dünya’daki evini hatırlatır.” Ağacı Ay’ın köşesine dikmişler, yanına da testiyi
koymuşlar. “Gel, sana yeni evini göstereyim,” demiş Marama. Kızı, büyük bir
gururla sarayının ve bahçelerinin üzerinden uçurmuş. Bu hızlı uçuş ve
etrafındaki her şeyin ışıltılı parlaklığıyla kızın gözleri kamaşmış. Her şey
çok yeni ve acayipmiş. Kızın Gökyüzü Diyarı’nda nasıl çalışılıp nasıl oynanacağını
öğrenmesi günler ve geceler sürmüş. Fakat Marama kıza hep nazik davranmış ve
kısa süre sonra çok iyi arkadaş olmuşlar.
Kız, pamuk gibi
bulutlardan tül perdeler yapmayı, bunları mavi üzerinde beyaz danteller gibi
gökyüzünde asılı bırakmayı öğrenmiş. Fırtına zamanları gök gürültüsü
bulutlarını yuvarlamış; sabahları ve akşamları gök kubbenin çatısını kızıl, mor
ve altın rengine boyamış. Morama dışarıyı güzelleştirirken o da Ay-sarayının
içini pırıl pırıl yapmış. Evine sevgi beslemeye başlamış.
Gün bitince oyun zamanı
gelirmiş. Marama ve Ina şarkı söyleyip dans eder, yıldızlarla oynar, ay ışığı
bulutlarında gezer, uçarak Rangi ve diğer perileri ziyarete giderlermiş. Her ay
parlak Tane gölünde yıkanırlarmış, böylece hiç yaşlanmadan, sonsuza kadar genç,
güzel ve canlı kalırlarmış.
Ancak, Ina çok mutlu
olmasına, Marama’yı ve Ay-evini sevmeyi öğrenmesine rağmen, Marama’nın umduğu
gibi eski hayatını bir türlü unutamamış. Kalbinin derinliklerinde ailesinin ve
arkadaşının hatıraları duruyormuş. Dünya, Ay’ın yakınında olduğu zaman,
saatlerce palmiye ağacının yanında durur, tepeyi ve arkadaşını görmeye
çalışırmış. Tane gölünde yıkanıncaya kadar uzak mesafedeki cisimleri
seçemezmiş, fakat artık çok net görebiliyormuş. Şimdi aşağıya baktığında, eski
oyun arkadaşının perişan bir halde her yerde onu aradığını, annesinin kayıp
çocuğu için evin kapısında feryat figan ağladığını görebiliyormuş. Çok çok
üzgün bir halde Marama’ya koşmuş. “Marama,” demiş kız, “annem benim için gözyaşı
döküyor, arkadaşım ise her yerde çaresizce beni arıyor. Dünyaya bak ve ne kadar
üzgün olduklarını kendi gözlerinle gör.”
Marama aşağıya bakmış.
Ima “Eğer eski oyun arkadaşım ne kadar mutlu olduğumu bilseydi memnun olurdu,”
demiş. “Onu buraya getirip misafir et Marama, böylece geri döndüğünde annemin
kalbini de ferahlatabilir.” “Haklısın,” demiş Marama.”Onu buraya getireceğim.”
Dünyaya şimşek gibi
inmiş, genç adamı kollarına almış ve onu Aya çıkarmış. Ina sabırsızlıkla onları
bekliyormuş. Eski arkadaşının gözleri şaşkınlık ve neşeyle parlamış. Ina ona
ortadan kaybolduğu gece neler olduğunu anlatmış, o da Ina’ya ortadan
kaybolduğundan beri ne kadar üzgün olduğunu söylemiş. Ina oğlana Ay ülkesinin
harikalarını göstermiş ve burada yaşamaktan ne kadar mutlu olduğunu anlatmış. “Bir
daha asla dünyaya dönemem,” demiş, “çünkü Tane gölünde yıkandım. Fakat sakın burada
mutsuz olduğumu düşünme. Geri dönmek elimde olsaydı bile buradaki harikulade
hayatı bırakıp dünyaya dönmezdim. Burada ne kadar mutlu olduğumu görmen için
biraz bizimle kal.” Oğlan onlarla kalmış ve onlar da oğlana gökyüzündeki işleri
ve oyunları öğretmişler. Dönme vakti gelince Ina demiş ki: “Anneme ve
arkadaşlarıma burada gördüklerini anlat ki benim için daha fazla
endişelenmesinler.”
Gökkuşağını çağırıp eski
arkadaşını güvenli bir şekilde dünyaya indirmiş. Gökkuşağı dünyanın üzerinde
asılmış, Ina arkadaşına esenlikler dilemiş ve oğlan parlak gökkuşağından
kayarak tepeye inmiş. Ina’nın annesine kızının yeni yaşamını ve mutluluğunu
anlattığında kadıncağız çok sevinmiş ve gözyaşları dinmiş. Gece her indiğinde
ve Ay gökyüzünde yükseldiğinde, dünya-arkadaşları Ina ve Marama’nın Ay
ülkesindeki evlerinin harikalarını konuşurlarmış. Ina memnunmuş. Ancak eski
Dünya-evine olan sevgisini hiç kaybetmemiş.
Bugün bile, Ay bulutsuz
gökyüzünde parlarken, kızın dünyaya bakışını, başının üstündeki palmiyeyi ve
ayağının yanındaki testiyi görebilirsiniz. Ay tam dolunayken dikkatli
baktığınızda gördüğünüz işte bu olur.
Çeviren: Özlem Köse
Editör: Nuray Önoğlu
Comments
Post a Comment